24 Kasım 2011 Perşembe

3 Kasım 2011 Perşembe

Istek Kipi

Onu özlüyorum. Mırıldansın şarkısını ve çıplak ayaklarla evde gezerken arada bir ağacın yepyeni tomurcuklanmış dallarının Mart ayazında kırılmışlığı gibi bana baksın istiyorum. Evde bir filre kahve kokusu. Sert mi sert. Bir de ev yün koksun, sıcacık.
Kırmızı kadife koltuğuma otururken ben bana bakan bir adam, çelimsiz ve beyaz tenli belki kocaman yemyeşil gözleri olan, koridorda karşılıklı duran odaların birinin kapısından çıkıp diğerine girerken görülsün. Ve kaybolsun sonra evde. Şeytan alsın götürsün. Satsın. Getirmesin.
Bir rakı sofrası kurulsun denize nazır gönlümde. Masada bir kaç aşk olsun, bir kaç sima -eskiden tanıdık, bildik- meze niyetine. Rüzgar ürpertmeden essin, eserken anlatsın; kumlar havalanmadan dinlesin. Altınbaş'ı sek içerken fonda iyot çalsın, fosfor oynasın.
Rüyamda bir kadınla sevişeyim. Dağınık saçlarıyla bana baksın. Gel desin. Gideyim. "Veryansın!" diyeyim yürürken. "Hodri meydan!" desin öperken. Ve yansın kızıl meydanlar.
Bir rakı kadehinde erimeye yüz tutan buzun içinde yıllar evvel kaybettiğim çocukluğu bulayım, kovalayayım hunharca. Diyeyim ki; sana en iyi ben davranırken, sen benden kaçtın başkalarının hatalarından sebep; gelemezsin bir daha. Gitsin; bir daha hiç gelmesin. Korkutmasın beni karşıma zamansız çıkışlarıyla. Artık diyebileyim ki oldum, öldüm. Velev ki ölsem. Selamı okur o çocuk sadece.
İstiyorum ki oturayım, var ise şayet tanrı ile karşılıklı; dolduralım birer duble, hiç konuşmayalım, bakalım öylece birbirimize, ilk kim soru soracak diye. Bir çekişmece dönsün, bir inat hüküm sürsün. Bir çekmece açılsın, bir hükümdar düşsün. Bir çekim oluşsun ,kimi hükmen mağlup olsun. Sonra öpeyim ben onu dudaklarından, şayet varsa - ki şükretsin beni yarattığına.
Duvarımdaki saat dursun. Akrep ve yelkovan üstüsteyken dursun. Bari onlar kavuşsun. Pilini değiştirmeyeyim o saatin. Baktıkça içim aksın. Zamanın pornografisine hayran kalayım.