29 Eylül 2012 Cumartesi

aşkım hani, sen beni bıraktın ya, tamam ben ayrılmış olabilirim senden ama sen beni bıraktın ya hani, ben o gün bugundur ileri derecede hani o hep eleştirdiğim için artık görüşmediğim bir arkadaşım vardı ya hani işte heh aynı onun gibi oldum bir kezban da diyebilir kimileri buna, hakkımda hayırlısı. bir kere tüm kaynaklarımı kısıtladım ya hani, ilgisizlikten ölüyorum bu beni mutsuz ediyor ve bu mutsuzluk surekli negatif enerji yayıp her seyi eleştirmekte can buluyor. herkes benden uzaklasıyor bu durumda. hiç bir erkek kalmadı cevremde. olanları da kaçırıyorum. o kadar tatminsizim ki o kadar olur. oldum mu en korktugum sey simdi; oldum mu ben de bir kezban? azına sıcayım senin. hep senin yuzunden.

23 Eylül 2012 Pazar

Selam, kimse yok mu?

Selam, kimse yok mu?
Ben kadın.
Yalnız kadın.

Geri döndüm.
Önce, bi umut, belki bu sefer diye diye sana geri döndüm.
Olmadı.
Sonra, sensizliğe ve uzun süredir hayatımdan çıkartmış olduğum cinselliğe.
Olmadı.
Şimdi, evinde yalnızlıktan her Pazar akşamı ağlayan bir kadına dönüştüm.
Hayatta hiç büyük konuşmamak gerekirmiş.
Kendini de bir halt sanmamak, egoya yenilmemek gerekirmiş.

Yaşlanıyorum ben.
Büyüyorum en sonunda.

Özlemiyor muyum sanıyorsun, seninle mi kalacağız, yoksa sürüne sürüne evime mi gideceğim sorusunun tek derdim olduğu günlerimizi?
Elbette özlüyorum. Her şeyinle seni özlüyorum. Günüm, gecemdin.

Ama başka da mesela; lisedeki aşkımı özlüyorum. Sağlığını ve dolayısıyla her şeyini kaybetti o. Bugün bir film izledim, onun önerdiği. Sonra, ağladım saatlerce. Yapayalnız.

En uzun yıllar boyunca sevgilim olan ve beni aslında şuncacık hayatımda tek kaldırabilen adamı da özlüyorum. Yüzüğü buldum bana aldığı ve bir tekini de kendisinin taktığı. Öyle özlüyorum ki; yüzüğü işaret parmağıma taktım. Eskiden mesela sağ elimin yüzük parmağına takardım.

Sonra, aslında seninle bu hallere gelmemize sebep olan en önemli faktorlerden birini özledim. Asla ulaşamadığım o tatlı dilli kadın düşkünü adamı. Egomu şu hayatta ilk kez yerle yeksan eden adamı. Ben çılgıncasına aşık olmuşken ona, beni istemeyen adamı. Öyle benimle bir ay falan düşüp kalkan, benim hayatta ilk kez kıskandığım adamı.

Ve mesela o ilk aşkımı. Asla birbirimizle zamanlamalarımızın tutmadığı. Hep birbirimizi takip etmek ya da kovalamak zorunda kaldığımız zamanları. Ve askerliğini. Keşke gitmeseydi dediğim o iğrenç zaman dilimi. Yok o zaman dilimini özlemiyorum, meraklanma.

Hem ben o öncelikle en yakın arkadaşlarımdan biri haline gelen o hayatta tanıdıgım en karakterli insanlardan biri olan ama her sarhoşluğumuzda çılgın gibi seviştiğim adamı da çok özlüyorum.

Hepsinden bugün bahsettik.

Hepinizi andım. Kulaklarınızı ve penis boylarınızı çınlattım.

Ya, sevgilim, son sevgilim, ömrümü adamak istediğim. Seni düşünmem değildi seni özel yapan. Bugün anladım ki; sığırmışsın sen de.

Geçenlerde bir CV yapmışım ki, akıllara zarar. Bir de cover letter yazdım ki, uf! Görünce onu bana bir test yollamışlar. Testi de yaptım, 36 saat aldı yapması. Zaten 48 saat müsaade etmişlerdi, ben hemen yolladım erkenden.

Şaka maka, sen ne yapacaksın şimdi bensiz?

Ben mesela hob, olsun diye her Pazar akşamı evde yalnız başıma ağlıyorum. Hıçkırıklarım duvarlara çarpıyor. Sonra sekip bir de bana çarpıyor.

Misal iki kişiyle tanıştırdılar beni. Biri kinkong biri de gırtlaktan şiveli konuşuyor. Biliyorsun ben senin gibi bir salon erkeğine çok alıştım yıllardır. Normal yurdum insanı bana olmuyor, sakil duruyor. Görüşmedim bir daha onlarla. Hem zaten ben çok mutsuz bi kadınım sayende; etrafa negatif enerji saçıyorum sürekli. Tanıştığım insanlar da beni istemiyorlar.

Kim ne yapsın mendeburun tekini.

Ne diyordum, dalmışım... Sevgilim, sana sevgilim demeyeli ne çok olmuş. Özlemişim. İçimden taşa taşa sevgilim demenin keyfini özlemişim. Peki de bu yalnızlığı ne yapacağız?

Geçer mi, ne dersin?