24 Aralık 2010 Cuma

beyaz elbise sorunsalı

yarın akşam ki doğumgünü kutlamamı, beyaz elbise giyerek şereflendirmeye karar vermiş olan ben, bugün regl oldum amınıke. orkid firmasını arayıp, reklam çekimi yapabileceklerini haber vereceğim. en zor günümüzde yanımızda mı bakıcaz. evet doğumgünü kutlamam zor geçer. bu kadar manyağı bir araya getirmek de zor iş tabi.

geçen hafta pazar günü türkiyeye geldiğini bize bir sürprizle söylemeyi tercih eden iti'yle beraberdik. annesi bizi kahvaltıya çağırdı, iti de yok zati neden geldik, keşke o da olaydı ühüü derken, geldik ya niye üzülüyosunuz diyip çıktı karı karşımıza. ulan ilerde tansiyon hastası olursam yeminnen sebebi bu iti. aylardır aldığım en güzel haber bu galiba. yarın akşam doğumgünümde aramızda olması gerçekten de süper!


kutlamalar başlasın!

6 Aralık 2010 Pazartesi

sosyal paylaşım ağı ve ruh sağlımız üzerinde etkileri

neden bu blog sayfasını açınca bir anda hayatta beni mutsuz eden küçük büyük her ne kadar halt varsa aklıma geliyor acaba? bu saçmalıkta tek başıma değilim demekki, çünkü gazetede okuduğum bir haber (gazeteyi de internetten okuyorum bu arada) şöyleydi: uzmanların yapmış olduğu sosyal paylaşım ağlarında takılmak kadınları depresyona sokuyor. evet lan. facebooka üye olduğumdan beri hayatım karardı amınıke. msnde offline iken facebookta online olup kırk yılda bi facebookunu açan sevgiliye yakalanmalar mı dersin, aldatmalar mı dersin, msnde onu engelle yok çevrimdışı görün kimseye yakalanma gizli ajandalar mı dersin, webcam de yediğim haltlardan sebep laağn porno sitelere düşmesem keşkeler mi dersin, içinde msn, facebook, geçmeyen bir manita maceramız var mı yok. iletişmek güzel, eskiden bunlar yoktu mektup vardı diyceksiniz, ama o kişisel bi dalgaydı, ayıptı başkasının bişeyini okumak. şimdi alıyosun eline telefonu kime ne mesaj geldi karıştır babam karıştır.

hayır hakkaten depresyona sokuyor adamı, çünkü biz kadın milleti açıyoruz bütün eski defterleri facebooka girince. severiz dramayı bir, meraklıyız iki. bi de kıyaslama huyumuz var. eski sevgililerle ilgili uygun bulduğu ceza damnatia memoria (eski roma' da vatanhainlerine verilen ceza şekli. o kişiyle ilgili bütün kayıtların silinmesi, bir nevi tarihten silinmesi manasına gelir) olan ben bile bazen takılırım böyle. kadınlar için devam etmek çok zor gerçekten. unutmak zor, hayalgücü geniş, böyle besleniyo demekki. gerçi iddalıyım, insanlar genelde benim facebooku görüp depresyona girer, hesabını kapatır gider o kadar da götüm kalkık :D depresyona girmeyin ya, açın yeni bi sekme hem google da hem de kafanız rahat.

bi de burası var tabi. bakıyorum blog kültürünü anlamaya çalışıyorum filan, köpekleriyle, aileleriyle ilgili blog yazanlar, hamilelikleriyle ilgili günlük tutanlar, minnoş yazılar, resimler. bizse genetrixle normalde böyle gayet am çük kafa kadınlarken bu bıloğu bi açıyoruz arkadaş, bir ağdalı konular, bi modern yalnızlık, bi gönül mevzuları içsel kırılganlıklar. internet olayı mı direk depresyon yapıyo yoksa bende? karar verdim bundan sonra siyasetle ilgili bılog yazacağım, gerçi o da pek iç açıcı bi konu değil. ya da bi hobi edineyim onunla ilgili bılog yazayım. yeterki moralimi bozmasın bu internet. çünkü interneti olmayan bi capricornette' in hayat damarlarından biri kopmuş demektir. net.

15 Kasım 2010 Pazartesi

bi küçük update

erkekler arasında içki içmek adı altında daha bir kere sokakta adam gibi buluşmadığınız kızı eve çağırmak modası mı yaygın? hayır hiç kimse içki içmeden, kafası güzel olmadan sizle yatamıyosa anlarım ve kusura bakmayın haklılar. amacınızı anlıyorum, biriyle sevişmek istemenize kızmıyorum ama bunu bu kadar gerizekalı ilkokul 5 seviyesinde yapıcaksanız başka kızlara yönelmenizi şiddetle tavsiye ediyorum. belki bi kız kafası çok güzelken evinize gelmeyi kabul eder, sonra yediği boku anlar, e mecbur bi kere tamam demiştir, evinize gelir ve sizle yatmak için yine mecburiyetten içki içer. basit olmayın bu kadar, kusturmayın insanı. sizin evinize geleceğime otururum trueblood' ı izler eric northman ile ilgili seks fantazileri kurar, dizinin yüklenmesini beklerken solitaire oynarım. varsın yalnız desinler, asosyal desinler, kendimle zaman geçirmeyi size tercih ederim.

sevgili genetrix hesabındaki bi problem nedeniyle yazı yazamıyo buralara. özledim yazılarını. şu anda da hasta olan dedesinin yanına gidiyor. morali bozuk. hepimizin morali bozuk. ve birbirimize hiç bi şekilde yardım edip deva olamıyoruz. çanlar kimin için çalıyor' da dediği gibi belki de gerçekten bi insanın bir başkası için yapabileceği çok az şey var.

8 Kasım 2010 Pazartesi

monica molina, french maid dress, amerika ve ilk yattığım erkekle ilgili bir veda yazısı

-he is not the only man you know
-my mistake

(Coupling isimli mükemmel sit-com dan bir alıntı)

bu yazı biraz geç geldi aslına bakarsanız. nedeni ise benim bunu yazarken ağlamayacak konuma gelmemin biraz vakit almasıdır. daha sonra da yazının içeriğini değiştiren olaylar cereyan etmiştir, son hali aşağıdaki gibidir:

ilk blogumda bu blogoun 'eternal recurrence of the same events' yani türkçesi 'tarih tekerrürden ibarettir' diyebileceğimiz düsturla ilgili olacağını söylemiştim. yani bu şu demek oluyor: aynı erkekle ilgili ikinci kez göte gelme ihtimaliniz çok yüksek. bazı insanların bir arada olmamaları gerekir sadece, beraber birşeyler paylaşmayı bırakın, aynı şehirde veya aynı ülkede nefes almalarına bile karşıdır cosmos. hayatının bu evresinde amerikaya gitmeni odamın tavanına bakarak yukardakiyle konuşuyorum edasıyla kendi kendime çözmeye çalışırken, başka bi açıklama bulamadım.

monica molina' nın yıllardır aradığım bi şarkısı vardı. abla ispanyolca söylüyo tabi anlamıyorum ne dediğini, sadece ezgisi vardı aklımda ve bir laf şarkıdan: 'destino' diyo bi yerinde. kader. kötü bişeler olduğunda suçladığımız kurum ve kuruluş. sonra bu şarkıyı buldum bi yerlerde. sözlerine baktım, ispanyolcadan ingilizceye tercüme ettirerek. meğer şöyle diyormuş senyora: que sin ti soy como el aire. sensiz hava gibiyim. ve öyleyim hakkaten de. bana gideceğini söylediğin günden beri böyle hissediyorum ve hayatın rutin akışı içerisinde yaptığım en sıradan aktiviteler bile o kadar eziyet geliyor ki anlatamam. seninle bir daha görüşmek istemediğimi söyledim sana çünkü ne farkederdi. bir kere daha sevişmemiz. ya da bir kere daha görüşüp görüşmememiz. gidiyor olman bütün seçeneklerin üzerini çiziyordu. bozum bozum oldum gideceğini söylediğinde, çünkü senin yine gitmen, benim yine kalmam, bana bunu ikinci kez yapıyor olman, benimkinin aksine senin hayatında süper bişe oluyo olması, bu sefer hakkaten orada beni düşünüp beni arayıp sormayacak olma ihtimalinin yüksekliği, iti'nin de aynı dönemde gitmiş olması, hepsi sinek gibi kafamda üşüştü. teşhis: ayaklı depresyon tabi ne olabilir. ki bunların hiçbirinden senin haberin yok. gideceğini söylediğin gün itibariyle seni aramayı filan bıraktım. dediğim gibi ne farkeder diye düşündüm. değiştiremeyeceğim şeylerle ilgili ısrar etmenin anlamı yoktu. varsın tarihime genetrix'in evinin önünde durup seninle beraber oraya gelişimizi hatırlayıp tam ağlayacakken kendimi tuttuğum ve genetrix'in kapıyı açıp 'moralin bozuk diye sana frambuazlı kek yaptım kanka' dediği anla geçsindi bu olay. genetrix olmasa ne yapardım hakkaten bilmiyorum.

sonra itiyle konuştum. seni aramadığımı söylemişsin ona. neden aramadın dedi. biliyosun dedim neden olduğunu. üzdüğü için beni iti neden olabilir başka. sen bilirsin ama gitmek üzeredir bu aralar dedi. o an bütün bu hissiyata rağmen seni sadece seks için aradığımın farkına ve yakında gidecek olduğunun farkına vardım. bundan sonra da yatmıycak olduğumuz için seni aramamın bi anlamı yok, zaten bir yatak arkadaşıyla bu kadar görüşülmez dedim sana da telefonda. ne demek görüşmemek dedin. evet biliyorum sanki öyle bişe olabilirmiş gibi. bana göre değil dedim vedalar. sana veda edersem parçalanacağımı bildiğimden. ama en ironiği telefonu 'oo aklınıza geldim mi sonunda hanfendi' diye açman oldu. aklımdan çıkıyomuşsun gibi. depresif geçen bir aydan sonra o gece iyi geldi seninle konuşmak. seninle konuşmak her zaman iyi gelmiştir.

hayır sana aşık değilim. sana aşık olsam nefret edebilirdim senden. sen beni sevmediğin için. aşk iki kişiliktir ayrıca, karşılıklıdır. ben ise sana senin bana davrandığın gibi davranabildim hep. ama iyiki kalmışız beraber, ve iyiki sarılıp uyumuşuz. böyle hatırlamak istiyorum seni ve beni. ilk yattığım erkek olmanla hiç de ilgisi yok bunların, ben bekaretini kendisiyle kaybetmiş bi insanım. ama sana bir anda bu kadar güvenmemle, bu kadar hayatımda tutmamla, bir buçuk senedir hala seni istememle, 'beklemiyorum desemde, iyiki beklemiyorum amk beklesem nolucaktı acaba' diye düşünmemle ilgili. bütün gece hastasın diye seni izlememle, senin yanında hiç bişeyin karmakarışık olmamasıyla, bütün seslerin susmasıyla ilgili. ve senin bana 'senden duygusal bişe beklemediğimden...' tümleciyle başlayan bir cümle kurman, sanki ben resim çerçevesi veya tel zımbaymışım da sevemez mişim gibi benden bu hakkı almanla ilgili. bir tek yatakta birbirimize sahip olmamızla, son görüşmemizde üzerimde french maid dressle kapıyı açmam, ve anal seksin acı verici bir tecrübe olduğunu da yine ilk defa seninle öğrenmemle ilgili. aramızda yaşananlar özetle bunlar. ablanın düğünündeki fotoğrafçının 4 kişi fotoğraf çektirdikten sonra, ikimize sizin bi fotoğrafınızı çekebilir miyim derken, fotoğrafçı bile aramızdaki sinerjiyi hissederken senin hiç anlamamana ise sadece yazık diyebiliyorum.

kollarında son kere yatarken beni o ana getiren herkesin hayatımda oluşuna şükrettim. sen de sarılıp kafama öpücük kondurarak alt tarafı bi sene yokum diyerek veda ettin bana. bu aralar gerçekten aşırı ironiktin. ve sen batına gittin artık ben de doğuma. ben bu şehre taparım, ama bu şehir bile 2000 yıllık tarihine rağmen, 300 yıllık amerikayla yarışamaz. keza ben de. hayatımda iki kere gözümde lenslerimi çıkarmadan yattım. biri sen ben ve iti 2009 mayısında buluştuğumuz gün, diğeri son kez seviştiğimiz günün gecesi. sanırım döngü kendini tamamladı. söz ağlamayacağım.

17 Ekim 2010 Pazar

kadınerkek olmak

cinsiyet ayrımına, insanları cinsiyetlerine göre ayırmaya pek de inanmam. kadınların yapıp erkeklerin yapamayacağı ya da tam tersi durumların kaygan zeminler olduğunu düşünürüm. erkek neden yemek yapamasın ya da kadın neden aldatamasın, ikisi de neden tek başına yaşayamasın, istedikleri meslekleri yapamasın ki,bunların cinsiyetle ne ilgisi var bilemiyorum. 21. yyda yaşayan okumuş etmiş çalışan bir abla olarak bu postmodern düşünceye sahip olmam anormal gelmez kimseye. sosyal olgulardır, toplumdur kadın ve erkek davranışını şekillendiren, ya da beynin sağ lobu sol lobu olayı (hangisi kadın hangisi erkek beyni bilmiyorum) Kadın doğulmuyor olunuyor demiş farzı misal simon de beauvoir. erkeklerle ilgili böyle bi laf var mı bilemedim yazı feminist bir hal almasın diye belirtiyorum, söylemek istediğim o diil. kadın olmak çok zor, kadın birey olmak yani, toplumun yarattığı kadın imajından olacağın kadını ve insanı bulmak ve ona dönüşmek. çünkü herşeyi kendinize kanıtlamanız gerekiyor, başkaları sizi etiketliyor sadece, ne tarz biri olduğunuzla ilgilenmiyor. e kime neyi anlatacaksın diyor bilinçaltında takıl sen kendi kendine. anama babama gidip bi erkekle kaldığımı söylemiyorum misal, pek çok kişi de söyleyemiyor. benimle ilgili ve gizli bilgiler oluyor bunlar. erkeklerin oynadığı her oyunu oynardım çocukken, misketler mi arabalar mı, abimle legolar mı gırla. kızlarla yemek de pişirirdim evcilik babında. hala hayatta çoğunlukla erkeklere atfedilen edilen oyunları oynuyorum. erkekler yapıyor diye değil, öyle davranmayı tercih ediyorum diye. ama bunun sonucunda ne oluyosunuz yalancının önde gideni bayrak tutanı. babamın etmiş olduğu bazı laflara genetrix ile çok değer veririz, babamın aforizmaları adı altında kitap yaapmayı filan düşünüyoruz bizi canı gönülden vuran aforizmaları vardır. bi gün şöyle bi kelam etti üstat, akşam genetrix' de kalacağım dedim, 'hep de genetrix' de kalınıyo zaten' dedi, beni benden aldı. hakkaten genetrix' de kalıyodum o akşam, ama bazı akşamlar da kalmıyorum öyle söylediğim halde. babamın tepki de bomba içinde çok derin anlamlar barındırıyo, biliyorum yani yiyosundur bi haltlar tandanslı bi laf sokuş, ama napıyım baba, gerçek seni üzmediği sürece güzel. hayata bakışım bu. ruh biraz transeksüel. sana bunu anlatamayacağım için kolaya kaçıyorum, cahillik mutluluk..


tam bunları düşünürken, bakıyorum ki erkek olmak da zor. kadınlarla aradaki temel fark, erkekler kendilerine değil, başkalarına kanıtlamak zorunda herşeyi ilk önce. dayak yememek zorunda mahalle maçı yaparken, ağlamamak zorunda nedense. evine ekmek getirmek gibi ulvi bi görevi var. ulan bi kendine ekmek getirebiliyomu önce, ayakta durabiliyo mu, ya da ekmek getirmek istiyo mu ona baksak. neden görev yüklüyosun hemen? belki hayata dair evin direği olmak gibi bi kaygısı yok? erkek olmaya çabalerken, adam olmayı ıskalıyolar. koştur koştur kendilerini ne kadar hızlı araba sürdükleriyle, kaç kadını siktikleriyle ve bir yandan da, çok ironikki, etraflarındaki kadınların namuslu olup olmadıklarıyla, (biliyoruz erkeklerin namus kavramının ne olduğunu) veyahut ne kadar çok içki içtikleriyle tanımlama çalışıyorlar. onların da kendilerini kamufle etme yöntemleri bunlar. biz ailemize filan karşı kapalıyken, onlar da kadınlara karşı kapalı olmayı öğreniyolar. ucu yine kadına dokunuyo bunun tabi: kadın aileye karşı kapalı, erkek ona karşı kapalı, ve kadınlar yine okyanusta derme çatma bir salla dalgalarla mücadele eder gibi hayatla ve kendisiyle mücadele içerisinde. 21. yyda kadınlar yalnız erkekler olmuş. devir anca bu kadar değişmiş.

şunu da unutmayın tabi: savaşları erkekler çıkarır. bir kadının can verdiğini öldürmek için. erkekler kadınları o kadar sevmez işte.

28 Eylül 2010 Salı

uykusuz gecelerin yegane sebebi

-I-
bir gece kız aslında cevap beklemediği bir soru sorar:
-uyuyabiliyo musun geceleri?

cevap gelir:
-çok sert geldi bu

tarzlar belirlenir:
-en sevdiğimden
-bu daha sertti

tanım yapılır:
-sen beni duvara yaslayıp arkadan yapmadıkça sert sayılmaz.

dönülmeze girilir.

sıkıntı kaplar gecenin bir yarısında birbirini çeken bedenleri. konuşuluyordur ama söylenen tek şey vardır. nerde olacak, yarın olacak o kesin de, nerde çıplak kalabiliriz başbaşa, nerde alabilirsin beni içine. şanslılardır: kızın en yakın arkadaşı mükemmel bir insandır. şu köşede, saati şu anlaşılır, lojistik sorunlar çözülür, gündelik konuşmalara mı geçiliyor nedir, kızın ıslaklığı ve oğlanın ereksiyonu tam sakinleşiyorkan, oğlan keşke şimdi gelsen der. kız o an gelmek ister. yerlerinde duramazlar. hop en başa dönülür.

aradan çok zaman geçmiştir dilleri diğerinin vücudunda gezmeyeli. gülle gibi düşmüşlerdir yine akıllarına. kızın edepsizliğini, rahatlığını, kendine müthiş güvenini sever oğlan. oğlanın sertliğini, sessizliğini sever kız. bir tek yatakta sahip olabilirler birbirlerine. birbirlerine herşey için izin verirler. pornografiktir olay. burundan aşağısını hissetmeyecek kadar yorarlar birbirlerini. kalkamazlar bir müddet. ikisi de hem karşı tarafın ona yaptıklarına, hem de karşı tarafa yaptıklarından mutlu ve galiptir.


-II-
-yarın akşam benimle ...........oteli'nde kalır mısın?
-.................*yırtıcı bir sessizlik*
sorunun anlamını bilen ve evet diye bağıran sessizlik.

otelde kalamazlar. kızın mükemmel arkadaşının evine giderler yine. üstüne alır oğlan kızı. birbirlerini doldurup boşaltırlar yine. geceyi sabaha karıştırırlar, geceye sığamazlar. sessizdirler, fısıldayarak inlerler.burda yokken hiç beni düşünüp kendine dokundun mu diye sorar kız. düşündüm de bişe yapamadım der oğlan. uyuyamamıştır geceleri. bir tur daha dönerler. oğlan hasta oldu diye kız onu izler bütün gece. yorgundur da uyku tutmaz. sarılsalar da kız yatakta bırakır gider. yine.

ordan dostlara bağlanır kız, bir sürü güzel insanla, güzel bir haftasonu geçirir.

aynı yatakta yalnız uyanır daha sonra. koyar bu sefer. anlarki hep o sabahki gibi uyanmak ister.

14 Eylül 2010 Salı

eylül

boğum oldum sıkıldım bugün o gün diye.
çok daha kalleş günlere rağmen
bugün o günün ağlama duvarı
helal lokmaların haram gibi boğazdan geçmediği anlardan sonra
bir gömülüş vardı söyleyemeyişe
fransız ihtilali kopsada, yürek
dalganın ne zaman geleceğini bilemediğinden
açamadı kapılarını hapishanesinin
ve ateşe verdi yeri göğü
film şeridi yaşananlardan sonra
yere bakmamın sebebi boyun eğmek değil
gözlerimde geçen senenin eylülünü görürsün diye korkuyorum
hayaletlerinin her gece uykumu böldüğü
o eylülden beri,
gözlerin çölde bedevi gezen ruhumunun haramisi oldu diye korkuyorum
ve hayatın tarzı bu
aynı düşü düşündüğün kişiyi çıkarır da karşına
aynı oda da iki yabancı olursunuz
aynı şarkıyı söylersiniz de haberiniz olmaz
korkuyorum
bu eylülde de gidersin diye

1 Eylül 2010 Çarşamba

ölüm ani

insanın çok sevdiği birinin askere gitmesi çok zormuş diyodum geçtiğimiz haftalarda. meğer insanın çok sevdiği birinin babasını kaybetmesi çok daha zormuş.
29 ağustos akşamı bilmediğim bir sebepten uyuyamazken, sabaha karşı eski bir arkadaşımdan babasını kaybettiğini söyleyen bir mesaj aldım. babası son bir senedir hastaydı ve geçtiğimiz hafta da yoğun bakımdaydı, 30 ağustos' da da vefat etti. sabah uyanır uyanmaz anneme ikindi namazının saatini sordum ki şaşırdı kadın. faniliğimize ve ölümün bir haftadır yoğun bakımda yatan biri için bir nevi kurtuluş olmasına ağladım.

babasını kaybeden arkadaşımla çok uzun zamandır bir araya gelememiştik. sürekli abuk sabuk sebeplerden birbirimizi ekiyorduk o kadar görüşmek istediğimiz halde. babasının cenazesinde görüştük. ulan dedim hayat ne kadar kısa, hiç de öyle birbirimizi ekmek ve görüşmemek lüksümüz yok. kendisi de aynı şeyi düşünmüş, babamın cenazesinde bir araya gelebildik dedi. iyice üzüldüm. günler geçiyor, ertelemeye gelmiyor hiç bir şeyi. bu bi başlangıç olsun madem diye anlaştık.

3 gün tatilde genetrix memleketindeydi, ve benim aklım hep ondaydı, zaten sindirim sistemi problemleriyle uğraşmaktayım mütemadiyen, ve iti'nin aşık olduğu orospu çocuğunun evlendiğini öğrendim filan, bi de üzerine bu cenaze haberi mide bulantılarımı iyice arttırdı. hezeyandan hezeyana, bir sıkıntıdan diğerine tekme tokat yuvarlanmacalar.

normalde isyan eden değil, şükreden biriyimdir ve değiştiremeyeceğim şeyler için de dertlenmek gibi bir adetim yoktur, ve ölümü düşününce herşey boş tribine giriyoruz ama, yumurtaya can veren allahım artık güzel bir şeyler olmasının zamanı gelmedi mi?

13 Ağustos 2010 Cuma

beklemedim zaten

barıştık. kavganın üzerinden bir ay ve 3-4 kutu ishal ilacı geçti ki ablanın kınasında birbirimizi görünce barıştık. benden kurtulma fırsatlarını değerlendirememen ben de hayal kırıklığı yaratıyor bu bi bilinsin. şansını zorluyosun bazen dedin, sen de dedim. ben seni neden öldürmedim ya neden barıştım ben seninle dedin. bunu içinde kendinle çözüceksin dedim. başkası olsa sonda ettiğim küfrü başta eder kavga etmeye tenezzül etmezdim dedim. ben de yıllardır bi kızı dövmüyorum, bana yemin bozdurma dedin. bu şehir magandalıklarınla dalga geçiyorum mütemadiyen, çünkü henüz bana bişe ya-pa-ma-dın! bilinçli olarak yani. senden korkmuyorum ki, senin yapabileceğin ama benim yapamayacağım hiç bir şey yok. söyledim sana bunları. ayrıca bilki ben de seni affettim. daha doğrusu bilki ben de beni sadece sex için affetmeni yuttum; lakin ödeştik.


kadıncağız cinsi sabırlı olması ile meşhurdur. doğru şeyi yapmak için doğru bir zaman geleceğine her zaman inanır, kadercidir biraz, her mazlum gibi kurtuluş gününün, kendisinin gücü ele geçireceği anı kollar. sonra da yapıştırır. mevzu kadın erkek ilişkisi olunca, 21. yy da dahi kadın böyledir. ama o gün gelir, kadın hesaplarını kapar, kimse de alacağı kalmaz.

iti'nin moralinin bozuk olduğu o tatil arifesi gününde, üçümüz buluştuk. iti'ye canım sıkılmıştı ama asıl derdim ofisten evlenecek olan arkadaşımın nikahına gitme mevzusuydu. çünkü orda diğer evlenmekte olan sığır ve nişanlısını görecektim, muhtemelen kız bana 'ayy canıımm nabeerr?' diycekti, benim sığıra çakasım gelecekti vs. ama bi yandan da gitmek lazımdı, halk önündeki imajımı sarsmaya gerek yoktu. nikaha onunla gittik. gitmek istemiyosun neden dedi, açıkladım olayları. oha insan kankasına böyle mi yapar dedi, benim kadar şaşırdı. herkes o evleniyo diye bozuğum sanıyo, gitmem lazım dedim. ses etmedi, otomatikman geldi benimle. nikah salonuna beraber girdik. işte sığır ikimizi tam da o an gördü. herkes bizi selamlamak için yerinden kalkarken o kalkamadı. telefonuna baktı, ona baktı, nişanlısı bana ilgi gösterdi, ben sığırı götüme takmadım, dünya kupasında arjantine dört tane atan almanya milli takımı gibi zafer sarhoşu oldum. nikahı sığıra kapak ettim. varan bir.

sonra hadi gidip içelim dedi. e bu zafer kutlanmalıydı.

geyiklerden sonra, seksüel başarılarımızı yadettik. uzaktayken 'ağzına sıçtığımı' sayıklamaya başladı yine. ilişkilerden açıldı, ikimizde ne kadar uzağız sevgili olayına diye hava bastık birbirimize. ikimizden bahsediyorduk ama bi türlü bahsedemiyorduk da. sonra götünden geçerliliğine çok inandığı bi lafı attı ortaya: 'kimse kimseye 6 ay beni bekle diyemezdi' dedi. ben de daha fazla dayanamadım, 'beklemedim zaten' dedim. suratımda kaşar bir gülümsemeyle. bundan önce muhabbetini yaptığımız, dünya kupası finalinde takımının tek golünü atarak ispanya' yı şampiyon yapan iniesta' nın neler hissettiğini o an anladım sanıyorum. tribünlerde müthiş bir sevinç koptu. bunu söylememe şaşırdı, beklememiş olmama şaşırmadı. e arkadaşız demek öyle değil böyle olur. ve madem arkadaşız kusura bakmazsan canım bunları duyacaksın. duyacaksın ve karşımda titrek bir 'yani' diyerek yutacaksın. bununla da kalmadım, neden genetrix' in doğumgününe gelmesini istemediğimi, yattığım erkeklerle arkadaş olmadığımı ve arkadaşlarımla yatmadığımı, onun ise arkadaşım olduğu için tuhaflık çıktığını ballandırdım da ballandırdım. 'birine bağlanmayınca beklentin olmuyo, daha kolay oluyo' dedi. katıldım. ve anladım ki bizden bahsediyo. sonra iki yazdır, her zaman yaptığımı yaptım, bastım tatile gittim.

benim günüm de o gündü işte, hesaplarımı kapattığım gün. kızgınlık ve kırgınlıklarımı bir kenara bıraktığım, o kadar üzerine gitsem de, ne olursa olsun inceldiği yerden koparmayı karşı tarafın götünün yemeyeceğini bildiğim gün. bu günlerde, erkek cinsi vız gelip tırıs gideceğini öğrenir. üzerine fazla gitmeyin hiç bir kadının, silkelendimi fena tozutur.

ve son sözü her zaman capricornette söyler, bu bi böyle bilinsin de..

10 Ağustos 2010 Salı

vedalar

bazı vedalar doğum gibidir
ana rahmini geride bırakırken, yeni bir dünyayı kucaklarsın
ağlasan da en başında
yaşarsın

demekki böyle oluyor vedalar
iyi tatiller dileyerek
sokakta veya bir apartman dairesinde.

gerçek vedalar ise bir kış günü olmalı
önümüz bahar diyebilmek zahmetinde.

5 Ağustos 2010 Perşembe

ve bu eternal sunshine of the spotless mind alıntısı veda bile edemeyenlere gelsin..

Joel: [in the house on the beach] I really should go! I've gotta catch my ride.
Clementine: So go.
Joel: I did. I thought maybe you were a nut... but you were exciting.
Clementine: I wish you had stayed.
Joel: I wish I had stayed too. NOW I wish I had stayed. I wish I had done a lot of things. I wish I had... I wish I had stayed. I do.
Clementine: Well I came back downstairs and you were gone!
Joel: I walked out, I walked out the door!
Clementine: Why?
Joel: I don't know. I felt like I was a scared little kid, I was like... it was above my head, I don't know.
Clementine: You were scared?
Joel: Yeah. I thought you knew that about me. I ran back to the bonfire, trying to outrun my humiliation.
Clementine: Was it something I said?
Joel: Yeah, you said "so go." With such disdain, you know?
Clementine: Oh, I'm sorry.
Joel: It's okay.
[Walking Out]
Clementine: Joely? What if you stayed this time?
Joel: I walked out the door. There's no memory left.
Clementine: Come back and make up a good-bye at least. Let's pretend we had one.
[Joel comes back]
Clementine: Bye Joel.
Joel: I love you...

3 Ağustos 2010 Salı

adem&havva&yasak meyve güzellemeleri


adem&havva&aşk meyvesi..ilk üçlüyü onlar yaptı

Tarih ikiye ayrılır: havva'dan önce, havva'dan sonra. peki adem cenneti daha çok mu sevdin havva'dan? o zaman nasıl kızabilirsin meyveyi yedi de cenneti kıskandı, orayı daha çok sevmene dayanamadı, ordan gitmek istedi diye?

senden daha fazla şey öğrenmek istedi diye havvaya kızma adem. ilk erkekten beri kendinden daha çok öğrenmeye meraklı ve yetenekli kadını bastırmak istedi erkek. daimi bir havva kompleksi.

yemeyeceklerini bilse tanrı meyveyi oraya koymazdı. meyvenin varoluş amacı yenmekti zaten. adem ve havvayı meyveyi yemek değil, şeytana uymak cennetten kovdurdu.

adem elması demeyin lütfen. yasağı delen kadındır, ve yasak delmek kadına daha çok yakışır. eğer cennetten dünyaya gelmeselerdi, başka kadınlar olmazdı. pandora' ya açmaması için kutu, havva'ya yememesi için elma verildi. ikisinin de bildiğini okuyacak cesareti olması mitolojilerin sürmesini sağladı.

hepimiz senden geliyoruz havva. senin sayende dünya'ya geldik, ve hiçbirimiz cennetten düşmedik. cennetin nasıl bir yer olduğunu bilmiyoruz. ama senin sayende hem cennet hem bu dünya için savaşabiliyoruz. peki şimdi bunun neresi günah?


adem ve havva bir bir rahimde can bulmadıkları, bir anneden çıkmadıkları yani klasik anlamda doğmadıkları için rönesans dönemi'nde onları resmederken göbek delikleri olup olmaması konusunda karar verememiş ressamlar. insana benzemediklerini düşünmüşler göbek deliksiz. ilk insan nasıl insana benzemez? delikler hep mi sorun yaratır, hep mi akıl deliğe takılır?


annesiz ilk anne havva.ademe mecbur, arketipi adem. baba figürü eksik bi kadın. ilk regli o oldu. içinde bir kaburgalık sıkıntı. tek erkeklik cennette yazın soğuk suya hasret gibi, cennetten fazlasını istedi. ve ona doğru uzandı. bağdaş kurdu meyveyi kopardığında. meyve kusursuzdu, cennet gibi. ve bu bu deterjan reklamına benzeyen kusursuzluktan sıkıldığı için meyveden bir ısırık aldı. işte o zaman kadın oldu. kendi tercihini yaptığı anda. kusursuzluk erkeklerin aradığı özellikti. kusursuz güzel, kusursuz sevgili, kusursuz arkadaş, kusursuz anne, kusursuz eş. kusursuz sorunsuz demekti, sadece bir erkek razı olabilirdi buna. havva ise kendi yaratmadığı, önüne bedava gelen hiç bir şeyi kabul etmedi. gururluydu, zengin şımarık milletvekili kızı değildi. kendisine yasak olan bir dal meyveye razıydı. çabalamalıydı ve haketmeliydi. dünya'ya sadece kendisinin sürüleceğini düşündü, cezası ödülü olacaktı.


cezası hayat vermek oldu. cezalandırıyorum derken, tanrı, vücut çalımıyla herkesi geçip, en tanrısal özelliğinin bir yansımasını havva' ya verdi. kutsaldı artık. havva olmanın yükü ağırdı, ama o her kadına, bundan sonra nesilden nesile her kadının diğer bütün küçük kadınların kulağına fısıldaması gereken bilgiyi, kendi tohumundan, geninden bir şeyi verdi: adem' i çıplak görmekten korkmayın. görmeden bunun günah olup olmadığına karar veremezsiniz. ve siz havva gibi yalnız değilsiniz, etrafta sadece tanrı değil, hareketlerinden feyz alabileceğiniz başka kadınlar var.

havva şimdi cennette misin acaba?

28 Temmuz 2010 Çarşamba

tatil ikibinon

denizin lacivert parladığı, zeytini güzel, havası güzel, güneşin yaktığı ama kavurmadığı, öğle yemeğinde bira içilen, hatta mütemadiyen içilen bir memleketten döndüm. gittiğimiz yere aksiyonu bu sefer kendimiz götürdüğümüz bir tatil oldu. çocukken her allahın yaz mevsimi tatilimizi geçirdiğimiz küçük sahil kasabasına aşırı benzer, genetrix'in çocukluk arkadaşları ve aşkları ile dolu yerdeydik. genetrix'i bu sayede daha iyi anladım sanıyorum, çocukluğuna indim biraz. yaz tatilleri çok etkiliyor bence insanı. orda da dedikleri gibi suyundan içtiyseniz tamamdır.

bütün çocukluk anıları tatil yöresinde şekillenen insanların olgunluğu da bu yönde ilerler. tatilin güzelliği ve belası budur: alışkanlık yapar bünyede. istediğiniz kadar okullar okuyun, çekirdek veya kalabalık aile ortamında büyüyün, kitaplar okuyun, iyi restoranlara gidin farketmez. lakin tek bir yaz tatili ya da bir haftalık bir tatil bütün akışınızı ve olgunluk evrelerinizi yapılandırabilir. tek bir mayo izi, deniz kabuğu doldurabilir günlerinizi uzun yıllar boyunca. anıları güçlüdür yaz tatillerinin, eve dönüşte anlatacak çok şeyiniz olsun istersiniz. yaz yakar adamı. bu yüzden insanlar bilinçaltında tam olarak dinlenmek için gitmiyor tatile. hayallerini gerçekleştirebilmek için, az parçalı kıyafetler içinde özgür hissetmek için gidiyorlar. yaz aşkı diye bir şey var mesela, hayatımın aşkı der gibi. o küçücük deniz, kum, güneş zamanına aşk sığdırıyor insanoğlu. tatil bu yüzden güzeldir, herşey mübaha şezlong atabildiğin için. bu tatilin ağırlıklı kat sayısı dinlenmekti, aralarda kudurduk. bitmeyeydi iyiydi. ve seks yapaydım daha iyiydi.

9 Temmuz 2010 Cuma

diğer kadın

her duygunun evrenselliği. kadın olmanın evrenselliği. erkeklerin her coğrafyada ve dilde bir kadını nasıl üzeceğini çok iyi bilmesi. senin sandığın erkeğin hayatında bir anda 'diğer kadın' olmak. sana birinin yüreğinde en çok yeri kaplayan erkekle ilgili 'sen kimsin' diye sorması. özel bişeye sahip olduğuna inanmak. onun bitişini sonra da ölüşünü görmek. o kadının, senin aslında en başından beri bildiğin, ama kafanda bi tarafa ittirdiğin şeyleri görmesi. böyle bişeyi yapmayacak kadar akıllı ve güzelsin demesi. diğer kadınlıkta kardeş olmak. 'o kız' olmaktan 'diğer kadın' a dönüştüğünü farketmenin kırgınlığı. içinde kelebek mezarlığına dönüşen kum fırtınasından beter boşluk. nefret ettiğin yağmurun bi türlü durmaması ve sana unutmaya çalıştığın uzak ülkeleri hatırlatması. bir yalana aşık olmak. bir yokluğa. onun gerçek olduğu sanrısına dilek ağacı gibi çaput bağlamak. bir kere olsun sevdiğine ve sevildiğine inanmak. şimdi ise bu duygudan koşarak uzaklaşmak. hayatında ilk defa normale özenmek. yol katettiğine güvenirken yıllarca öncesine uyanmak. yağmurun bi türlü durmaması ve yaz gününü mahvetmesi. erkeklerin zeus kompleksi. bütün kadınları elde edince tanrıya dönüşeceklerini sanmaları. genel olarak kendilerini tanrı sanmaları. kadına muhtaçlıklarını böyle saklamaları. olmayacak duaya amin demek. aynı erkeği severek geçirdiğin zamanı bir sürü erkekle beraber olmaya başlayarak telafi etme çalışmaları. kadınların aphrodite kompleksi. çok uzun zamandır köle olan insanların köleliği sevmeleri gibi yalnızlığı sevme ruh hali. yine de kendinden başka kimseye kızamama. yağmurun bereket olması bi yandanda. durdurmak için hiçbirşey yapamıyor olmak. şehrin üzerindeki karartı olması. birinin hayatınız üzerindeki karartı olması. ve karnımın acıkması..

4 Temmuz 2010 Pazar

4 temmuz 2009

amerika'nın bağımsızlığını ilan etmesiyle aynı güne denk gelmesi kosmosun oynadığı nasıl bir oyundur anlamak güç. havai fişeklerle kutlanan bir gün. unutmak istese bile unutamaz insan. cuma gecesi az daha parkta sevişiyoduk az daha ama direkten döndük. cumartesi günü ise evine gittim. düşünmedim fazla, oluruna bıraktım. ülkemizde kızların yüzde doksanının erkek arkadaşları onları terketmesin diye, onlar istedi beraber olduğunu düşünürsek ben şanslı azınlıktayım. ben istediğim için seviştim. seviştiğim adam sevgilim falan da değildi. pazar günü ise sinemaya gittik beraber. güzel bi haftasonuydu. bir erkekle ilgili kendimi iyi hissettiğim son haftasonu.

şimdi bu adamla konuşmuyoruz. önceki yazılarda okuduğunuz üzere kavga ettik yakın zamanda. o gün zarımı yırttığı gibi içimi yırttı ve beni yine kanattı. yine bilmeden. ne tarihi ne kültürü var diyenlere inat benim de 4 temmuzum var. tüm bağımsızlığını ilan edenlere hayırlı olsun.

30 Haziran 2010 Çarşamba

we are all audrey flood sometimes.

dün facebooktan biri bana mesaj attı. eski erkek arkadaşımın, hayatım da aşk duyduğum tek adamın memleketinden bir kız. mesaj, 'anlaşılan o ki benden haberin yok, bugüne kadar benim de senden haberim yoktu' cümlesiyle başlayıp, '2 yıldır beraber olduğum erkek arkadaşıma resimlerini ve videolarını yollamışsın bu ne kadardır devam ediyor?' sorularıyla şekillenerek bir paragraf bütünlüğü oluşturuyor. okuduğum zaman ilk tepkim neydi hatırlamıyorum, sanıyorum bünyem bir süre verecek tepki aradı. salak adam dedim, salaksın. videolar resimler derken, kızın bunları gördüğünü düşününce utandım. artık olmadığım ve belki de hiç olmadığım yere, kızın yerine koydum kendimi. benim için onun orda bi ilişkisi olması sürpriz olmazdı, olmadı da, ama kızı yıkardı. ve ben kız arkadaşı olduğunu bilseydim böyle bir şeyi asla yapmazdım. kızın kafayı kırıp bana saldırmasını anlıyorum ama erkek arkadaşıyla halletmeli derdini. ve acaba daha neler yaptı diye merak etmeli. ben olsam ederdim. benimle beraber olduğu dönemlere de denk geliyor bu ilişki muhtemelen, ama ben sinir yapmadım. şaşırmadım işte. kıza üzüldüm sadece. kızıyorlar çükü olan hiçbir varlığa güvenme diyince. ama ben benimle yatmak için yapmadığı kalmayan erkeğin yanımda nişanlısıyla oturabildiğini gördüm. sanal seks yapıp kız arkadaşını aldatmak erkeklerin yapmaktan gocunacağı bir şey değil bence.

şu an da deli gibi yağmur yağıyor. tıpkı yukarda bahsi geçen zatların buralardan çok uzak memleketlerindeki gibi. yaz günü yağmur oralar için normal olabilir, ama buralar için değil. ben de normal değilim zaten. e kızın soyadı da 'flood'. bu yağmur sel getirse bile sel beni götürmez. iti' ye de dün dediğim gibi nelerle uğraşıyorum yarabbim..

28 Haziran 2010 Pazartesi

iki tane birbirinden bağımsız oğlanı tek yazıda bir araya getirmece

şimdi iki tane oğlan var gündemimde. bütün astrologlara inat, biri yay burcu diğeri kova. ikisinin de benim gibi bi capricornette ile sittin sene işi olamaz der üstatlar. ama bütün astrologlara inat, benim canım genetrix'im kova, iti'm ise yaydır. zaten oğlanların özellikleri de dikkat ettim bu arkadaşlarla şaşırtıcı bi şekilde paralel ilerliyor.
şimdi eskiden bu genetrix kovası fırlamanın allahıydı. artık emekli oldu, peygamberlik yapıp bilgilerini yeni nesillere aktarıyor yani. yani ilişki insanı oldu diyelim. ilişkide de kırdığı cevizler var tabi şanına yakışır şekilde ama genel havası ilişki. kova oğlanıyla da benim olayım öyle zannediyorum. çocukta fırlama havası var ama genel ortam buram buram ilişki kokuyor. elimi tuttu ve bütün haftasonunu beraber geçirmiş olmamıza rağmen henüz öpüşmedik bile. hadi ben de biraz canı istesin diye bekledim ama normalde bu işin bitmesi lazımdı. sıkıntı verici ve düşündürücü..
iti ise erkeklerle yatmaz bi kişiliktir. bir duru vardır. pek çok erkekle zaman zaman flört etmiş olsa da bunlar pek istediği gibi uzun soluklu bir ilişki moduna geçmez. gösterir vermez bi insandır yani. minimal uyulması gereken kuralları vardır. bu yay oğlanı da bana aynen öyle yaptı, gösterdi vermedi. flört etti, bende libidoyu tavana vurdurdu, sonra da şımardı. olan bana ve hormonlarıma oldu. duygularımla oynadı adi adam..

sex hayatım farklı kulvarlarda ilerliyor sayın seyirciler, bakalım galibi kim olacak.

isyankar!

blog sayemde kendini kaybetti ve kırık kalpler durağına döndü bu ne be?! 've artık ben yoktum' tarzı cümleler yazıp sonuna da üç nokta koysak bi de tam olucak..ben darladım sn genetrix, sizi bilmem. yaralı staylaa'nın aklımı ve bu bıloğu yeterince meşgul etmesine izin verdim sanırım. artık aşıyorum bunları müsadenizle.

18 Haziran 2010 Cuma

erkeklerden herşeyi bekleyin. ama yine de çok şey beklemeyin.

16 Haziran 2010 Çarşamba

china by tori amos

China
All the way to New York
I can feel the distance getting close
You're right next to me
But I need an airplane
I can feel the distance as you breathe

Sometimes I think you want me to touch you
How can I when you build a Great Wall around you
In your eyes I saw a future together
You just look away in the distance

China decorates our table
Funny how the cracks don't seem to show
Pour the wine dear
You say we'll take a holiday
But we never can agree on where to go

Sometimes I think you want me to touch you
How can I when you build a Great Wall around you
In your eyes I saw a future together
You just look away in the distance

China all the way to New York
Maybe you got lost in Mexico
You're right next to me
I think that you can hear me
Funny how the distance learns to grow

Sometimes I think you want me to touch you
How can I when you build a great WALL around you
I can feel the distance
I can feel the distance
I can feel the distance getting close

12 Haziran 2010 Cumartesi

ikişiir

-I-
Sahip olamadıklarımı hatırlatıyosun bana
Ve her telefonu kapattığında o an seni tekrar arama isteğiyle yaşanan meydan muhaberelerini
Kazanırdım ama, derlerki savaşta kazanan olmaz

Sahip olamadıklarımı hatırlatıyosun bana
Ar damarın var mesela, henüz çatlamamış.
Hissinden, düşüncenden baskın, ayıp lafını söyletmeye alışık.
Fazlaca eksik, biraz da ezik kaldığım yanında

Senin aksine ben 'aşkta ve savaşta herşey mübah' düsturuyla
Bütün seviyemi düşürüp saldırabilirim top tüfek
Yünü yorganı yakabilirim
Birini elde etmenin dilde kıvranmadan en basitçesi bayağılaşabilirim bile
Herşey dahil, her zaman en ucuz satış yoluydu ya.

Şimdi en iyi arkadaşım doğduğu şehre geri dönse,
ki diğeri yılın çoğunda burda değil.
Hayatımın aşkıyla bir kere bile yanyana gelemedim.
Sonra da sen gittin zaten.
'İçin parçalanıyo dimi benimle konuşunca, özlüyosun beni' dedin gülerek.
Sen gidince oldu o dedim ben de.
İçimden.
Gülücüksüz.
Bilmiyosunki ben ne gevrek zamanları katılaşarak geçirdim o ruh haliyle.
İki insanın birbirine söyleyecek hiç mi güzel lafı olmaz diye acınırken
Bir daha sorarsan, neyi özledin dersen,
Viski tadını derim
Anlarsın.


-II (Yüzleşme)-
Sen kaç gün yoktun,
Ben kaç gün eve dönüş yolunda ittire ittire hatırladım olmadığını
bilemem ama,
zalimce güzeldi yokluğun
sabahları zordu en çok ve buz gibi öğle sıkıntıları doldurdu günleri
şimdi hem sana kaçmak isteyip, aynı anda da senden kaçmak istiyorum aklımca
arkandan bakmak yerimde saymak demekti belki, umursamadım
seni sevdiğimi ise resminin içinde yalnızca bir omuz olduğumu görünce anladım
ve damarlarımın adın şeklinde kas aralarına yerleşmiş olduğunu uzuvlarımın
portre sessizliğimin gözlerinde hep sevdiklerimin gitmesi durur,
ruhum torbasının içinde bir cesede dönecek gibi debelenir,
mutluluk hep arada kaynar.
gitmenin yangını sönünce ettiğin bir laf yanmadan kaldı küllerin arasında
ne cürretle aksini düşünebilirim ki
eminim olacaklardan, bir avuca bakıp geleceği gören falcının rahatlığıyla.
dünyanın bütün denizleri bağlıdır birbirine, seninle ben de öyleyiz belki
suyun ayrılığı olmaz ama
bazı aşklar boğulur gider kendi derinliğinde,
ve bazen de eller kesmez dünyasız can yanmalarını

yüzleşmek, kendime söyleyemezken sensiz sakat olduğumu,
sana söylemek mi?

bir senenin anatomisi

hafızamdan nefret ediyorum. herşeyi en küçük detayına kadar hatırlamaktan.
geçen sene bugün ilk defa evine geldim. seninle görüşmek bile istemezken bir anda bi kıvılcım parlamıştı aramızda. dilindeki viski tadını ilk defa bugün tattım. gideceğini de bana ilk defa bugün söyledin. çok şaşırmıştım, ama kafama takmamıştım. abim telefonla arayıp ön sevişmemizi ilk defa mahvetmişti, sonra bir kaç kere daha yaptı. bu sebepten abime kılsındır hala. sonra seviştik. viski tadı gibi mutfak tezgahı da aramızda markalaştı. hiç sevgilin olmayı düşlemedim. gidecektin ve ben hayatıma devam edecektim, zaten beni bir daha aramazdın, arada selam yollardın belki filan, lafın geçerdi, hepsi oydu.
sonra gittin. son gecemizde sokağın ortasında seninle sevişmek isteyecek kadar deli olan bana seviştikten sonra 'biz arkadaşız' dedin. yattığım erkeklerle arkadaş olmam halbuki ben. ya yatıyorumdur, ya arkadaşımdır, ya da hadi çok zorladık sevgilimdir. neden böyle bişe söyledin anlamadım, beni arada bir başka kızlarla karıştırırsın zaten, halbuki yapabileceğin en büyük hataydı bu.
sonra gittin. ve ben her zamanki gibi vahşi ormanın vahşi kedisiydim, pençeli ve saldırgan. bu şehirden gidince hayatımdan da gittin sandım.
beni aradın gittiğin yerden. işte o zaman bana biz arkadaşız demenin nedenini anladım. arkadaştık çünkü. 'friends with benefits'dik 'fuckbody' değil. yani sence öyleydik. aradaki çizgi benim için burda karışmaya başladı sanıyorum. ilk defa şiir yazmıştım seni ve bir gündoğumunu düşünürken.
bu arada hayatına devam eden tarafı benliğimin başkasıyla görüşmeye başlamıştı bile. iki kez o aradı sanarken sen aramıştın. yok artık demiştim, ordan bile işleri karıştırıyodun. ama biz arkadaştık ve benliğimin o tarafı ormanın kralıydı, vahşi kedisi değil.

gittiğinde seninle görüşmeyi bırakmam lazımdı. dünyanın kendine en çok güvenen insanı benim bile bir sınırı vardı: senin gibi bir erkekle, benim gibi bi kızın bir şansım olamazdı. ablan söylemişti bunu ilk defa. yani senin nasıl kızlarla beraber olduğunu. içim ezilmişti. bizim hikaye great gatsby' di, ben gatsby sen daisy'din sadece. buffy'nin spike'a 'you are beneath me' demesiydi. ne cürretti aksinin olması. ben de arkadaşın olmayı sevdim sonra. razı olmakla karışık.

sonra geldin. benim yüzümden geçirdiğin uykusuz geceleri anlattın bana, her konuşmamızdan sonra nasıl beni istediğini. seviştik. aramızda duygusal bi şeyler mi var ben seni arkadaşım olarak seviyorum dedin, senin için french maid dress alacak kadar deli olan bana. neden bana böyle bişe söyledin anlamadım ama sen beni yine başka kızlarla karıştırdın. belki de içimdeki kırılganlık suratımda aynen yansıyordu, suratımı öptüğünde farketmiş olabilirdin. sana hissettiklerimi söyleyemediğim gün, erkek gibi hissettim kendimi. üzerimde süeterim ve erkek kesim pantolonumla. benden geçti artık dedim.

bir sene sonra bugün seninle konuşmuyoruz. aptal bi kavga ettik çünkü. kolitimin azıp hastanelik olmamı da geçiyorum, barışırız elbet. ben kendimi dağlamaya ilk sevişmemizin üzerinden bir yıl geçtiğinde de devam edeceğim. ne hissettiğini anlatmıyosun hiç demiştin ya sevgili iti, ne hissettiğimin bi önemi yokki anlatayım. düşünmüyorum bunları. bekliyorum sadece. onun kız arkadaşı olacağı günü bekliyorum. zaten benim olmayacağını hep biliyordum, bi de canlı kanıtını göreceğim günü. ve ben dayanmak zorundayım öyle günlere, neden çünkü arkadaşız. ve severiz birbirimizi. arkadaşça.

ben seni unutayımda, insan ilk yattığı erkeği nasıl unutur onu bilmiyorum.

10 Haziran 2010 Perşembe

SATC chicks bu cuma kavuşur

kankilicious ben de seni özledim. iti' yi de özledim. ama en çok seni özledim. cuma günü sex and the city'i izlerken, sex and the city tandanslı hayatlarımızı da gözden geçiririz.



get your manolo blahnik pairs ready!

kavga

kavga ettik. içim kıyık ve yırtık. ortada bir neden yokken kavga ettik hemde. sırf ikimizin de artisliğinden ve boyun eğmeyeşinden. aptal inadından ve gururundan. en son ettiğim laf 'bu götü kalkıklıklarını al bi tarafına sok keza kimsenin umurunda değil' oldu. söylediklerimin arkasındayım ve haklıyım. bir erkeğin çükünü kaldırın aman diyim götünü değil. (allahım şu an bile kavga ediyorum, daha soğumadı). ben sildim mi tam siliciyim, o kızdı mı kin tutucu. kavga eden biri değildir halbuki, ben de değilimdir. ama itiye laf edince kızdım. yardırdıkça yardırdık, uzatma dedikçe laf soktu. en sonunda da küfrü yedi.

ablası beni düğününe davet etti gün içerisinde, asıl ona gerilmiştim. sonra dedim ki müthiş eğlenebiliriz, iti o ben. iti'yle konuştum hatta, saçmalama ne gerilmesi takılırız demişti. biz gırtlak gırtlağa kavga ederken ablası beni kına gecesine de davet etti. sonra nikah şekeri konusunda yardımcı oldum. napıyorum ben lan dedim bi ara, elimdeki telefon defterini fırlattım. dramatic irony konusunda hayatımı yazsa sophocles oedipus' den daha ünlü olurdum, potansiyelim var. oedipus complex değil capricornette complex diye bi hastalık olabilirdi: ağır çelişkili insan hastalığı. daha sonrasında deli gibi flört ettiğim başka bir adamla yaptığım son derece belden aşağı geçen başarılı konuşma bile beni kesmedi. bütün gece de uyumadım.

bir buçuk sene önce itiye beni bununla bi daha görüştürme demiştim. bir sene önce bugünlerde beni evine davet etmişti, bir sene sonra, ilk defa içinde seks geçmeyen bi konuşma yaptık. ve ilk defa kavga ettik. kutlu olsun.

8 Haziran 2010 Salı

ya da

ya da kaçıp gidebilirsin
ya da vurabilirsin kuşları
ya da bir bakışınla yağmur yağdırabilirsin boğulurcasına
ya da arkadaş olabilirsin ama bir hayal kahramanıyla
ya da ülkeler kurtarırsın, çocuksuz ülkeler
bir dalda eriksiz ağaç olursun ya da
ya da kara kömür kalırsın elmasa dönüşmeyi beklerken
ya da bir tesadüfe aşık olursun, bütün ömrünü kirletir
ya da uçarsın gökyüzünün çatı katına ve
dünyanın bütün renkleri bulanık görünür tepeden

ya da kalırsın

27 Mayıs 2010 Perşembe

bermuda şeytan üçgeni nedir?

bermuda şeytan üçgeni bi kere yatmak istediğiniz erkeğin, daha fazla kere yatmak istediğiniz erkeğin ve daha önce başka bir bıloğa konu olan sizinle yatmak için kafasını kıran 'nişanlı' erkek müsfettesinin aynı organizasyonda beraber bir kaç gün geçirmesidir.

her şey daha fazla kere yatmak istediğim erkeğin benimle yatmak için aylardır kendini yırtan erkekle beraber çalışacağını öğrenmemle başladı. müsfetteye mesaj attım demek öyle dedim. kıskandı. napıcaz seni dedim. bilmem sen söyle dedi. sen başlattın bunları dolayısıyla sana sormak gerek dedim. sadece bir gece geçirsek beraber dedi. vay vay vay arkadaş. kendisiyle beraber bi gece geçirmek istemediğimi aylardır kafası basmayan, cücük beyinli, terbiyesiz, midesiz bir tip. kendisiyle konuşmama kararı aldım, nişanlısına anlatmayı düşünüyorum hatta, hayatını nasıl biriyle geçireceğini bilmek hakkı. konuşmayınca da fena, pasif agresif tepkiler veriyorum bu sefer. (bkz. kafasına su dolu bardak fırlatmam). kavga ediyim, boşalıp rahatlıycam.

ana hikaye ise, haftasonu bir araya gelecek üçlü. şimdi bunlardan bi tanesinin ciddi peşindeyim, diğeriyle bi sefer yeter sanıyorum. onu çok fena kıvama getirdim dün gece. azdırdım bıraktım, delirdi. haftasonu gel dedi. olur dedim de ulan nereye gidiyorum, ötekisi de orda, double penetration fantazilerim gerçek olabilir mi ki? bi de öbür it vargang bang bile olabilir. sıkıntılıyım. bunlar yanyana gelmemeliydi. bu haftasonu zor geçer. bi benden bahsederlerse patlarım. birden fazla kez yatmak istediğime bişe olmamalı, ciddiyim o konuda :D

genetrix'in deyimiyle 'bu üçlüye seni gerek'. ohalar olsun, yakında üçün birini almam umarım.

24 Mayıs 2010 Pazartesi

bu aralar neler boşaldım

fiziksel olarak boşalmanın pek de listemde üst sıralarda olmadığı, işten güçten pek de bir şeye vakit bulamadığım, vaktim olduğunda da yorgun ve argın olmamdan dolayı yayış yatış yaptığım 2010'un ilk 6 aylık döneminde sanıyorum ki ilk defa mental anlamda boşalma yaşadım. evet bu kadar da iddalıyım. anlatacağım birşeyler varsa beni mutlu eden veya darlayan adresim bellidir: genetrix. ama genetrix başkadır, o beni bilendir, adım adım yaşadıklarımdan ve düşündüklerimden haberdardır. ama bu sefer bir U dönüşü yaşadım, yabancılarla bırakın özelimi konuşmayı, genel olarak konuşmayı sevmeyen ben kendimi şaşırttım.

şampiyonlar ligi finali tadında içtiğim salı gecesi sebebiyle akşamdan kalma olduğum çarşamba günü, askere gitmeden önce bana yazan çok müstesna bi arkadaşımın arkadaşıyla buluştum. arkadaşım da geldi ama sonra. dolayısıyla randevu tadında bir buluşma yaşadık bir iki saat. yok akşamdan kalmalığımdı, futboldu, askerlikti geyik yaparken bir anda konu ilişkilere kadınlara ve erkeklere geldi. ne kadarı flörttü onun için bilmiyorum (benim için bayağı bir kısmı öyleydi çünkü) ama kendimle ilgili özel konuları gayet açık bir dille, kendi cümlelerimle anlattım. 'çok değişik bir insansın sen' dedi, 'hemen belli ediyorsun da bunu'. 'biliyorum' dedim, 'kendimi bilirim'. bağlanma korkumdan bahsettim, uzun zamandır bir ilişkim olmadığından, erkeklere yakınlaşma amacımın genelde tek bir amaç için olduğundan, sevgili ne demekti unuttuğumdan dem vurdum, soru-cevap tarzında konuştukça konuştum. sonra farkettim ki ilk defa çok az tanıdığım bir insanla bu kadar özel konuşuyorum. konuşmam çünkü. yapıcı bir tarzda konuştum bi de. kendime acıyarak, sevgisizliğin altını çize çize, yalnızlığıma ve yaşadıklarıma lanet ederek değil, durum bundan ibaret olduğu için anlattım. bunlar özel olduğu için de anlatmadım, bunlar ben olduğum için anlattım. 'açık sözlü bir insansın sen' dedi. 'ağır yalancıyımdır da bi yandan' dedim, 'ama yalancı olduğum konusunda açık sözlüyüm.' güzel bir sohbetti, her zaman zeka parıltıları gösteren erkeklerle oturup konuşma şansım olmuyor.

bir de cuma gecesi genetrix ben ve iti'nin yaşadığı kızlar gecesi, pijama partisi olayı varki baya şenlikti. benim anneme 'işteyim ben, gelmeyeceğim' dediğim, genetrix'in bol seks muhabbetini sevgilisine 'ya ne konuşucaz saç baş moda makyaj işte' diye yansıttığıt, iti'nin çöpe attığı içki şişesini babası görmesin diye eve dönüp şişeyi çöpten çıkardığı baya efendi bir geceydi. e terapik etkisi tartışılmaz tabi.

bir de kendime not: salı akşamı ofisten çok yakın bir arkadaşımın doğumgünüydü. testi geçtik yani: sabahın 4üne kadar 4 erkekle beraber içmek ve eğlenmek güzeldi. sonra kendisi ile beraber aynı yatakta yattık. şöyle düşünüyorum ki aynı yatakta yatmamız ve deli gibi sarhoş olmamız halinde bile birbirimize sarkmadıysak sertifikayı hakettik. arada herhangi bir cinsel çekim (nedir sexual tension'ın Türkçesi?) olmaması güzel.

bi de haftasonu genetrix ile beraber kendisinin memleketine gitme planlarımız var. gitmemiz lazım. benim orda birini görmem, elimden bir kaza çıkarmam lazım ki bu başka bir bıloğun konusu.

10 Mayıs 2010 Pazartesi

teklif

(yorgunluk ve uykusuzluktan ölüyorum, işle ilgili canım sıkkın ayrıca, bi de nelerle uğraşıyorum)

tam aramızda birşeyler olabileceğini düşünürken kız arkadaşına evlenme teklifi edeceğini öğrendim.

tabiki kız arkadaşına evlenme teklifi edeceksin.

bana geceyi beraber geçirmeyi teklif ettin, kız arkadaşına evlenme teklifi ediyosun diye hayıflanmadım. bana böyle şeyler olur ya da olsun diye de bir beklentim hiç olmadı. ama kız arkadaşına evlenme teklifini bana 'bu gece benimle kal' dediğin yerde ettin. ve neden bilmem beni de davet ettin. aramızdaki arkadaşlığın derecesini bilenlerin, gelmiyorum dediğimde 'ne alaka' diyen bakışlarıyla karşılaşan, açıklama yapması gereken ben oldum. halbuki tuhaflık senin tuhaflığındı. kimseye bişe söylemedim.

hem neden beni davet ettiğini merak ettim, hem de o gece takside dönerken 'kız arkadaşım olmasaydı ne olurdu' diye sorduğunda ben cevap veremeden beni susturmanın nedenini.

tuhaflıkların devam etti, 'şimdi evlenmiyor olsaydım yanımda olur muydun?' dedin bana mesela. evlenmeseydin ne olurdu bilmiyorum. sana takside 'güzel olurdu' demek istedim beni susturmadan önce, buna da aynı cevabı verebilirmiyim onu da bilmiyorum. sağım solum belli olmaz sonuçta.

cumartesi günü nişanlandın, temmuz ayında da evleneceksin. ve ben hilton oteli'nin balkonunda oturup eğlendiğimiz günle hatırlayacağım bekarlık günlerini, lakin bir daha başbaşa vakit geçiremeyeceğiz muhtemelen.

bu sefer berbat etme yeter.

29 Nisan 2010 Perşembe

rüyalar gerçek olsa

sevişmek istediğim erkekleri rüyamda görmekten nefret ederim. çünkü o rüya bütün gün aklımdan çıkmaz, ne zaman bir başkasıyla konuşmasam, kendi kendime kalsam kafada yeniden yaşanır. gitmez. kaşıntı yapar alt tarafta.
bugün enteresan olarak, gece rüyama giren erkeği bir anda karşımda buldum. benimle sevişmeye gelmiş sandım bir an. o da aynı rüyayı görmüş gibi. havadan sudan konuşurken bile kafamdan milyonlarca erotik şey geçti. henüz yaşanmayan sevişmenin yorgunluğu bile çöktü üzerime bir anda.
sevişmek istediğim erkekleri rüyamda görmekten nefret ediyorum ama rüyalarımın güzel yanı gerçekleşmeleridir. bu da en kısa zamanda gerçek olsun lütfen.

27 Nisan 2010 Salı

aynasına Allah'ı na baktın kendinin ve benim,
banane diyebilirsin gördüklerin için, hakkın var buna
sebep olduğun iç savaşı kahvaltıda ne yediğini unutur gibi unuttun
yaşananların nefesini tuttun
belki araya hasret girdi diye şiir oldun
şimdi sessizlik o sessizlik, gidiş o gidiş
tedavim orhan veli

19 Nisan 2010 Pazartesi

eski erkek arkadaş vol. 1 - ex and the city

(bir önceki yazıda yaşananlardan bir hafta önce..)

b: what happened to the good capricornette i love??
c: she died when she lost you
b: lost me?
c: yep
b: how could you lose me?
we are soul mates
c: no
we are only star crossed lovers
son dört yılımı bu diyalogdan daha iyi hiç bir şey özetleyemezdi.
seni kaybettiğini iyi biliyor bu kadın. sonra da kendini kaybettiğini. ve sen de onun ne kadar değiştiğini milyon kilometre öteden anlayabiliyorsun hala, garip.
bir an ruh ikiziyken, diğer bir an romeo ve juliet olabilmek büyük güç istiyor, bu değişkenlere dayanamadık zaten. aramızda saat farkıyla başlayan bir sürü zıt kutupluk vardı. onların tepesine çıkmak gerekliydi birbimize bakabilmek için.
benden nefret etmene sebep olabilecek şeyler yaptım, belki sen de yaptın, kendime ve sana karşı ikiyüzlü olmaya başlayınca benim için sıradan biri oldun. dünyanın en alışılagelmedik ilişkisi de sıradan bir ilişkiye dönüştü. büyük umutlarla uzaya fırlatılmak üzere inşa edilmiş, ama atmosferi bile geçemeden havaya uçan roket gibi olduk. bir sürü para ve emek çöpe gitti. sana aşık olmak bir salisemi bile almamışken, unutmak yüzyıllar sürecek bir mahkumiyet belliki. geçmişten bir parçaymışsın gibi hayal ediyorum seni artık, çünkü yapılabilecek başka bir şey yok.

18 Nisan 2010 Pazar

s'ex'

perşembe akşamı eski erkek arkadaşımla bir sene sonra sanal sex yaptım. canım soyunmak istedi.
napalım, her türlü boşalmak iyidir.

14 Nisan 2010 Çarşamba

S.B.S' YE (Seksüel Blog Saçmalatması) EK(ten çükten)

yahu şuraya seksle ilgili bir blog yazamadım yazmaya başladığımızdan beri. komşumuz ölür, eve hırsız girer, midem ağırır filan derken hayatın zevklerine vakit kalmadı ki. neyse sevgili genetrix, yapıştırıcam bi bılog konuyla ilgili dedim, sözümün eriyim:
blowjob: sevmek ya da sevmemek. işte bütün mesele bu. genetrix bıloğu postaladığında, okuduğum romanda karakterlerin bj hakkında kavga ettikleri bir bölümdeydim. kadın asla ve kata yapmak istemiyordu. adam da ısrarla sebebini öğrenmek istiyordu, 'bana istememen dışında mantıklı bir neden söyle' diyordu. kadın ise yapmak zorunda değilim diyordu basitçe. bj sevmeyen, yapmayan, tiksinen kadınları düşündüm. seksin misyoner pozisyonu harici diğer hallerinde de olduğu gibi, ağzına almak işi öyle herkese göre değildir. midesi kaldırmaz kiminin. ağzına alır, kusmak ister. ilk seferimi hatırlıyorum da, arkadaşın tepkisi şu olmuştu: bu ilk seferin olamaz. konuyla ilgili doğuştan gelen bir yeteneğim varmış meğer. severim. canım yapmak ister. yapmak istediğimi söylerim yapamıyosam o an. bir erkek sizi yaladığında nasıl zevk alıyorsanız, siz de onu ağzınıza aldığınızda o da zevkten başka boyuta geçiyor bunu bilin. benim gayet hoşuma gidiyor erkeğin zevk alması. kucağına oturun bir erkeğin, öperek aşağıya inin mesela. bir tarafı sertleşirken, diğer tarafları zevkten pelte kıvamına gelir. ama adamın çükünü koparmak için ağzınıza almayın, lazım olacak ona ve size. bir nevi 'french kiss' tir blowjob, dil yerine penis vardır ağzınızda. dilinizi kullanın, dişinizi değil. genetrix' in tao sex olayında bahsettiği 3 sığ 1 derini bj de de yapın. ondan sonra o erkek sizi her gördüğünde kan beynine değil organına gitti bitti.
Tada gelince; hiç bir erkeğin, 'iyi besleneyimdeee kadının ağzına boşaldığımdaa spermim lezzetli olsuuun Şenoool' diye düşünüp diyetisyenlere başvurma eylemine geçeceğini sanmıyorum. nerde onlarda o ince düşünce. ağzınıza mı boşaldı, tadını beğenirseniz, ya da çok sarhoşsanız, yutun. beğenmezseniz yutmayın la. önce bir ağzınıza almaya alışın bakalım. bu arada da iyi beslen deyin partnerizine. o zaman ağzıma gelebilirsin diyin. ahahaha işe yarar belki.

Yazıyı üstattan bir alıntıyla bitirmeç:

'I will not be judged by you or society. I will wear whatever—and blow whomever—I want as long as I can breathe and kneel!'
Samantha Jones, Sex and the City

13 Nisan 2010 Salı

Hırsız kişisine..

Hırsız kişisi,

Öncelikle acınası bir varlık olduğun gerçeğinin altını çizmek gerek. gündüzün ortasında, başka bir insanın evine girip, etrafı altüst edip, o kişilere ait eşyaları çalma cesaretine hayran olmakla beraber, keşke bu cesareti zavallı ömrünün başka bir alanında kullansaydın. bende sana bu kadar ana avrat dümdüz sövmez, bunun yerine türkiye seninle gurur duyuyor derdim belki. hayat seni bu hale getiren koşulları oluşturmuş olabilir, ama sonunda herşey bir tercih, ve sen bunu tercih etmişsen, sonuçlarına da en kısa zamanda katlanmanı diliyorum. seni polise, allaha vb kurumlara havale edebilirim, ama etmiyorum. herhangi bir kurumun önünde günah çıkarmanı değil, yaptığın şeyle yapayalnız kalmanı istiyorum. seni yıkan şey vicdanın olsun, belki o zaman eve geldiğinde kapıyı açık görünce yere yığılan annemin neler hissettiğini anlarsın.

12 Nisan 2010 Pazartesi

kopi peysti yeter

ahaha sanal alemde bir muhabbet çeviririz üç blog gücünde olur. sağol genetrix uğraştın kopi peyst yaptın koca diyaloğu.

11 Nisan 2010 Pazar

ölünün ardından notlar

dün gece ilk defa ceset gördüm. bundan bir ay önce yürüyen, işe giden, konuştuğum, ömrüm boyunca tanıdığım birinin ölü bedenini. bakmamaya bile çalıştım bir müddet, bu giriş cümlesini yazmamak için. bakınca farkettim ki uyuyan canlı birinden tek farkı, başındaki ağlayanlar ve çenesinin bağlı olması. tırnaklarımda dört farklı renk oje vardı, yeni aldığım ojelerden her birini bir tırnağıma sürmüştüm, ağlayanlar ve baş sağlığı dileyenler arasında çok sakil duruyordu belki. ama sonra düşündüm, benim dört parmağımda farklı renklerde oje olması ölüm kadar doğal ve hayatın bir parçasıydı. ve de bir vardık bir yoktuk işte.

bir gün bana ' sen başbakan olursun' demişti vefat eden zat, ben de gülmüştüm. hepimiz öleceğimize göre ne önemi var demek geliyor şu an içimden, ama yine de kendisini böyle bir lafla hatırlamak güzel. çok küçük yaşta evlendiği, hayatı pek çok açıdan zindan ettiği, hizmetlisi olarak gördüğü eşinin bile arkasından kahrolup ağlamaktan komaya girdiğini düşünürsek, ölünün ardından kötü konuşmak bana düşmez. insan ölüyor, kıyafetleri vs dağıtılıyor ve sanki bu dünyada varolmamış gibi, 7 uyuyanların hiç uyanmayan versiyonuna dönüşüyor ya, bu yazı o kişi öyle olmasın diye yazıldı. umarım bu dünyadan daha iyi bir yere gitmiştir.


8 Nisan 2010 Perşembe

neden her türlü boşaldık

başlangıçta ışık vardı. ve ben bir sabah güne sarah orne jewett' dan bir alıntı okuyarak başladım. ilk şiirimi de o gün yazdım. sonra genetrix onu bıloğuna koydu. ondan önce hayatımda böyle bir kavram yoktu. yani herşeyin sorumlusu kendisidir. bu cümleyi okuduktan sonra, benim olaylarda suçu başkasına atma becerime aşina olduğu için küfür de içeren hafif bir gülümse belirecektir yüzünde. anlayacağınız beni benden iyi tanır. ben de onu ondan iyi tanırım. bir sonraki değil üç sonraki adımını bilirim. yalnış anlamayın, birbirimizi şaşırttığımız da çok kereler meydana gelir, asıl cümbüş de ordan çıkar, olaylar böyle gelişir.

düşüncem o ki, hayat dediğimiz kümenin içerisinde, kümenin elemanı olmaya hak kazanan ne varsa, etkisiz elemanlar da dahil, bu bılogda incelenecektir. genetrix ve ben belden aşağıya her anlamda vurmaya bayıldığımız için, yazılar gençlere zararlı içerikte olacak, güdülere hitap edecektir. ve zaman zaman tamamen hayal ürünü olacaktır. kısacası 'coitus interruptus' ve 'eternal recurrence of the same events' ile ilgili yazılar bütünsüzlüğüdür bu. postmodern kadınlık hikayeleridir.

geçenlerde en iyi arkadaş no.2 şöyle bir laf etti: 'sürekli olanlardan bahsediyosun, ne hissettiğini hiç anlatmıyosun'. kim bilir belki burası ne hissettiğimi de anlattığım bir yer olur.

Her türlü boşalmak iyidir...

Evet, her türlü boşalmak iyidir. İstediğiniz gibi bağırın, istediğiniz gibi şarkılar söyleyin, istediğiniz gibi dans edin, istediğiniz gibi sevişin, istediğiniz gibi yapın her şeyi. İçiniz boşalsın, boşaltın içinizi, dökün tüm kurtlarınızı.

Bu blog çok yakın arkadaş olan iki kadının yazılarını içermektedir. Konu çoklarının aksine yalnızca seks ya da kadın erkek ilişkileri olmayacaktır. Ama geneli bu konular üzerinde odaklanabilir, onu henüz bilemem.

Bu kadınları biraz tanıtmak gerekirse,
Genetrix ve Capricornette üniversitenin daha ilk gününden beri kaynaşmış iki kadındır. Komik olduklarını düşünenler olduğu gibi, itici olduklarını düşünenler de mevcuttur. Bu kadınların bir araya geldiklerinde konuştukları şey genellikle sekstir.
Genetrix ve Capricornette farklı zamanlarda, paralel ilişkiler yaşamış; her kadın gibi dedikoduya bayılan kadınlardır. Onları kadınların genelinden ayıran en mühim özellik kişilerin yüzlerine haklarında düşündüklerini ya da arkalarından çevirdiklerini er ya da geç söylemeleridir.
Bu iki kadın erkeklerden hoşlanırlar, ama biseksüellik ruhlarında büyük yer kaplar. Henüz pratiğe dökmedilerse de teoride herkesin biraz homoseksüel olduğunu düşünürler. Edebiyat okumalarından sebep, alt metni görür, kimi zaman görmezden gelir, kimi zaman gördüklerini açıkça dile getirirler, bu sebeple de dobralıkları rahatsız edici boyutlara ulaşabilir.
Bu kadınların hayatta "her türlü boşalmak iyidir" den başka bir lafı daha vardır ki; o da "bir edebiyatçıdan daha kötü bir şey varsa, o da iki edebiyatçıdır" lafıdır.
Bu kadınların hayatlarına girmiş erkeklerin öykülerini, erkeklerle yaşadıkları öyküleri, henüz yaşamadıkları şeylerin yazıya dökülmüş biçimini görebileceğiniz bu blogdaki her şey uydurmaca, düzmece ya da tamamıyla gerçek olabilir. Ancak incitici olmamak adına takma adlarla bahsedilecektir kişiler. Kim bilir, belki de yaşadıkları bir kaç deneyimi değiştirip saptırarak, hiç olmamış şeyler ekleyerek de yazabilirler. Üzerinize alınmayın, şahsa ithaf en yazılmayacaklar.

Bu kadınlar hakkında bu kadar bilgi yeter şimdilik, zira kendileri anlatacaklar zaten ilerleyen zamanlarda...

Keyifli sevişmeler, güzel okumalar dilerim... :)