12 Mart 2012 Pazartesi

Bir kaç gün, iki kadın, iki adam.

İki kadın bir kaç içki içelim der; çıkarlar Beyoğlu'na o akşam bihaber bey oğullarıyla tanışacaklarından.
Gezerler, ufak tefek alınacakları vardır, hallederler ve hani o hep çok sevdikleri küçük köhne puba gider, bara kurulurlar.
Doludur malum mekan; haftasonu olduğu ve müdavimi çok olduğu için, ama severler bizimkileri, kızkıza gittikleri tek yer gibidir orası, hiç aldatmadıkları sevgilileri gibidir o mekan, başka yerde kırmazlar cevizlerini, başka yerde dökmezler içlerini, o pubın kapısında öpüşmesi de ayrı bir keyiftir hep zaten; hemencecik kuruluverirler bar taburelerine ve başlarlar alkollü muhabbete.
Kadındır. İçtikçe güzelleşir. Serde bir başkaldırı ve devrim rüzgarı her daim mevcuttur.
Kadınlardan birinin - koca popolu olanın hani, eski bir arkadaşı gelir yanlarına, saat geceyarısına yaklaşmışken. Diğer kadın - kocaman gözlü olan hani, gelen adam ile ilgilenirken, koca popolu muzır kadın kendini bir an soyutlar dünyadan. Ve başlar bilinçaltı işlemeye ince ince.

Mekana ilk girdiklerinde, yer yokken daha, bara oturmak istemişti o. Barda bir çocuk. Çelimsiz, kadının boylarında, pespaye, çirkinin sevimlisi suratlı. Müdavimlerdi ya hani, hemen bara oturup, en sevdikleri içkilerini söyleyip, başladılar yudumlamaya. Bir süre sonra o geldi, barın içinde duran, çelimsiz çocuk hani.
"İyi misiniz?" dedi, "Var mı bir isteğiniz?"
Munis sorulduğu izlenimi verilen soru bir meydan okuma idi aslına bakarsan. Ne medeni cesaret toplaması gerekmiş o soruyu bize sormak için, kim bilirmiş...
"Yok." dedi kadınlar. "Teşekkürler, iyiyiz böyle."
Halbuki hiç de iyi değillerdi. Kalpleri kırık, ruhları çökmüş, içleri geçmiş, bedenleri küflenmiş gibiydiler.
Ve çocuk köşesine geri gitti. Bilgisayarının başına geçti, mekanın müziklerini yapmaya devam etti. DJ filan gibi bir şeydi herhalde, barmen de olabilir, neyse çalışıyordu işte müdavimi oldugu barda, ve ilk kez görüyordu kadın onu. O da kadını keza.

Gecenin sonunda mekan boşaldıkça boşaldı. İlikleri kuruyana kadar gitti herkesler, bizimkiler kaldı. Kadın, kalktı bar taburesinden, kafası çok güzeldi, çok. Yürüdü bir kaç adım. Ömründe yattığı erkek sayısı "henüz" 30'a yakın bir kadın olmasına rağmen, o attığı çekimser, tutuk, ikilemli adımları tüm sarhoşluğunun yarattığı yapay medeni cesaretle atabildi. O köşesinde müzikler çalmaya devam ediyordu. Birbirlerine bakıp gülümsemişlerdi; kadının götü o yüzden de yedi biraz da aslına bakarsan. Ve gitti. Tarihin en "epic fail" tanışmasını gerçekleştirmek için gitti. Ve bahaneyle bir kaç şarkı istedi, çalar mısın diye kedi gibi bakarak sarhoş gözleriyle. Ve sordu: Sigara içiyor musun? Aldığı cevap basitti: Evet. (Ve bir küçük gülümseme.) Kadın elinde yanan sigarasını uzattı dudaklarına çocuğun. Çocuk utandı. Çok phallic bir andı.
"Benimki yanıyor, orada." Belliydi utandığı, ama reddediliyordu kadın en nihayetinde.
"Hmm, peki." Yüzyıllık ayarını almış ve yarattığı tüm fake medeni cesareti yerle yeksan olmuş bir kadın olarak bar taburesine geri döndü kadın.

Ertesi sabah ayılınca ve kendisine yaptıgı anlatılınca anlayacaktı ne sacma bir şeydi cocuga sigaranı uzatmak.

Sonra kadın taburesindeyken ve çocuk köşesinde barın geldiler gözgöze ve gülümsemeleri alkolik kahkahalarla süslendi uzun sürmüş ama saniyelik hissedilmiş yetmeyen hissiyatlarla.

Sonra kadının hatırladıgı kare, yine şarkı istemeye gidecek kadar adamı zorlayacak olmasıydı. Bu sefer teknolojiyi phallic symbol olarak kullandı ve cep telefonunu koydu barın üzerine. Her saniyesi tehdit kokuyordu hareketlerinin. Köşesine sıkışmış bir çocuktu o; önce ağzına sigara uzatılan; sonra önüne cep telefonu sürülen. Ve maskülen ittiriişlerle galip numarayı almakla kadın oldu. Ve ancak, son düzlükte yedi bir çalım çünkü çocuk kadının telefonuna numarasını yazdıktan sonra hemen vermedi; kendi kendisine bir çağrı bıraktı. Sonra izin verdi kadının numarayı keydetmesi için telefonunu geri almasına. Çocuk zekiydi. Sarhoş olması engel değildi. Kadın beğendi, gitti, aldı. Çocuk kafasını kullandı. Kadına gol atmıştı bile.

Kadın çocuğun sigarasını yaktı.
Çocuk "Sana bir yemek borcum oldu şimdi." dedi.
Kadın "Pahalıya patlar."
Çocuk "Sen ne iş yapıyorsun ki?"
Kadın mesleğini söyledi.
Çocuk "Hmm, şimdi anlaşıldı bana niye pahalıya patlayacağı.
Kadın "Peki sen?"
Çocuk "Şarkıcıyım."
Sonra güldüler. İkisi de birbirini ciddiye almadı zaten.

Öylesi sarhoştu ki kadın, hep beraber çıkıp mekanı kapasalar dahi hatırlamamış ve çocuga sabahın 5inde mekanın hala acık olup olmadıgını sormak için mesaj bile atmıştı. Ertesi sabah telefonunda görünce yine utanacaktı, ama asıl utanmayı mekanı beraber kapattıkları gerçeğine ragmen mekan hala acık mı diye sormasına bağlı unutkanlığı ya da sarhoşluğu yüzüne vurulunca yaşayacaktı.

Kadınlar eve gittiler. Kadının eski dostlarından olup da o gece gelip, kocaman gozlu kadınla yakınlaşan adam kadınları evlerine bırakmıstı. Kadınlar evlerinde uyudular ve evlerinde uyandılar ve yalnız uyudular.

Ertesi sabah mesajlar atıldı. Çocuk kadına "Mesajı çok sabah gördüm, pardon." diyen. Sonra kadın bir mesaj attı, sonra o gün kadının işi var mıydı? onra ayılmaya çalışmak harici işi yoktu kadının ayyuka çıktı. Ve sonra buluştular saat 4'te meydanda. Trajiromantik ilk buluşmaları gezegenlerin dizilişinin birbirlerine karşı daha 24 saat dolmadan hissetikleri çekimser çekim ile ters açı yapmış ve tarihin en epic fail tanışmasına müteakip tarihin en epic fail first date'i yaşanmıştı.

Buluşmadan evvel iki kadın arasında geçen muhabbetlerde kadının buluşacağı çocugun, henüz çocuk yasta olabilecegi hakkında en seviyesiz konuşmalar yaşandı. Çok küçük gösteriyordu zira. Kesin daha 20 yaşındaydı; liseyi bitirmiş, yetenek sınavlarına hazırlanıyor filandı kesin... 90'lıdan büyükse gidip koca gözlü kadının yüzüne tükürsündü koca popolu kadın... Ve kadının buluşunca ilk sorusu kaç yaşındasın oldu çocuğa; aldığı cevap ise 29'du. Artık bir kadın ve bir adam yürüyorlardı yolda.

Beyoğlu'nu aşağı doğru yürürlerken yanyana, kadın çeşitli komik hikayeleri anlattı gelmeden evvel kocaman gözlü arkadaşıyla evde yaptıkları muhabbetten kesit kesit ama kibarca. Zira çok bel altıydı, çok haramdı, çok yanlıştı o muhabbetler; ki karşısında bir adam vardı; çocuk mu kandırıyordu? Yürüdüler, Ara Kafe full çekmişti. Yürüdüler, House Cafe'de tek bir masa boştu ve beğenmediler; halbuki adam içeri girdiğinde en sempatik masanızı rica edebilir miyiz demişti. Adam rüya gibiydi. Leblon'a gittiler; boştu. Oturdular ve iki saat boyunca durmaksızın konuşup anlattılar. Kadın hakikaten ........, adamsa hakikaten müzisyendi. Ciddiye aldılar bu sefer zaten. Ayık kafayla; bir gece önceki hareketlerden utana sıkıla konuştular nefessiz kalasıya. Yemek yiyorlardı ki kadının yediği tavuk çiğ çıktı. Adam kadına bir yemek ısmarlamak istemişti, o da çiğ çıkmıştı, elinde olmayan bir kusurdan utandı adam ve kadın gülümsedi, uğruna çiğ tavuk yediği adamın munis ve utangaç suratına. Ve sonra kalktılar Leblon'dan, yürüdüler, ve kadın inanamıyordu nasıl olabilirdi bunca tesadüf. Adam da çok kahveci bir insan değildi, kadın gibiydi, kahve içmeye gider bambaşka şeyler içerdi. Hadi dediler madem öyle, yolda yürürken sevdiğimiz bir şeyler içelim, girdiler bir Starbucks'a. Kadın dönüp dedi ki; henüz her şeyin sorunsuz ilerlediği ilk yer burası. Ara Cafe, House Cafe, Leblon, hepsinde bir sorun olmuştu ya; henüz Starbucks'ta bir sorun çıkmamıştı, ki özellikle "henüz" demişti kadın. Sıra onlara geldi, siparişlerini vermek istediler, ama ne yazık ki istedikleri içecekten yoktu. Al işte dediler, birbirlerine bakıp daha da şaşırdılar, biraz sonra kafalarına meteor filan düşmeliydi, kimse de cenabet filan değildi halbuki. Güldüler, birbirlerinin gözlerinin içine bakarak.
Yürüdüler Beyoğlu'nda. Kadının kıçına kalabalıkta biri bir pandik attı hatta. Daha beter ne olabilirdi ki? Lanet üzerlerindeydi resmen. Ve ayrılık anı geldi çattı. Metronun onunde, elini öptü adam kadının. Kadının kalbini öpmüş gibiydi halbuki. Kadın ayakları yere basmadan indi merdivenlerinden metronun. Kimbilir bir daha ne zaman görüşeceklerdi, ayrılık anları hep zaten böyle garipti, ikinci görüşme için hemen şimdi söz alınmalı mıydı, yoksa çok mu ısrarcı görünülürdü, yoksa ne yapılsındı... Bilemiyorlardı... Kadın evine gitti. Çok mutluydu. İlk görüşte aşık olmuştu. Kimbilir ne zamana kadar misafir edecekti bu adamı kalbinde, bilmesindi, bilse de ne olacaktı ki? Hoşgelmişti aşk, bir kere daha. Kalsaydı biraz, hemen gitmesindi.