1 Eylül 2010 Çarşamba

ölüm ani

insanın çok sevdiği birinin askere gitmesi çok zormuş diyodum geçtiğimiz haftalarda. meğer insanın çok sevdiği birinin babasını kaybetmesi çok daha zormuş.
29 ağustos akşamı bilmediğim bir sebepten uyuyamazken, sabaha karşı eski bir arkadaşımdan babasını kaybettiğini söyleyen bir mesaj aldım. babası son bir senedir hastaydı ve geçtiğimiz hafta da yoğun bakımdaydı, 30 ağustos' da da vefat etti. sabah uyanır uyanmaz anneme ikindi namazının saatini sordum ki şaşırdı kadın. faniliğimize ve ölümün bir haftadır yoğun bakımda yatan biri için bir nevi kurtuluş olmasına ağladım.

babasını kaybeden arkadaşımla çok uzun zamandır bir araya gelememiştik. sürekli abuk sabuk sebeplerden birbirimizi ekiyorduk o kadar görüşmek istediğimiz halde. babasının cenazesinde görüştük. ulan dedim hayat ne kadar kısa, hiç de öyle birbirimizi ekmek ve görüşmemek lüksümüz yok. kendisi de aynı şeyi düşünmüş, babamın cenazesinde bir araya gelebildik dedi. iyice üzüldüm. günler geçiyor, ertelemeye gelmiyor hiç bir şeyi. bu bi başlangıç olsun madem diye anlaştık.

3 gün tatilde genetrix memleketindeydi, ve benim aklım hep ondaydı, zaten sindirim sistemi problemleriyle uğraşmaktayım mütemadiyen, ve iti'nin aşık olduğu orospu çocuğunun evlendiğini öğrendim filan, bi de üzerine bu cenaze haberi mide bulantılarımı iyice arttırdı. hezeyandan hezeyana, bir sıkıntıdan diğerine tekme tokat yuvarlanmacalar.

normalde isyan eden değil, şükreden biriyimdir ve değiştiremeyeceğim şeyler için de dertlenmek gibi bir adetim yoktur, ve ölümü düşününce herşey boş tribine giriyoruz ama, yumurtaya can veren allahım artık güzel bir şeyler olmasının zamanı gelmedi mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder