8 Kasım 2010 Pazartesi

monica molina, french maid dress, amerika ve ilk yattığım erkekle ilgili bir veda yazısı

-he is not the only man you know
-my mistake

(Coupling isimli mükemmel sit-com dan bir alıntı)

bu yazı biraz geç geldi aslına bakarsanız. nedeni ise benim bunu yazarken ağlamayacak konuma gelmemin biraz vakit almasıdır. daha sonra da yazının içeriğini değiştiren olaylar cereyan etmiştir, son hali aşağıdaki gibidir:

ilk blogumda bu blogoun 'eternal recurrence of the same events' yani türkçesi 'tarih tekerrürden ibarettir' diyebileceğimiz düsturla ilgili olacağını söylemiştim. yani bu şu demek oluyor: aynı erkekle ilgili ikinci kez göte gelme ihtimaliniz çok yüksek. bazı insanların bir arada olmamaları gerekir sadece, beraber birşeyler paylaşmayı bırakın, aynı şehirde veya aynı ülkede nefes almalarına bile karşıdır cosmos. hayatının bu evresinde amerikaya gitmeni odamın tavanına bakarak yukardakiyle konuşuyorum edasıyla kendi kendime çözmeye çalışırken, başka bi açıklama bulamadım.

monica molina' nın yıllardır aradığım bi şarkısı vardı. abla ispanyolca söylüyo tabi anlamıyorum ne dediğini, sadece ezgisi vardı aklımda ve bir laf şarkıdan: 'destino' diyo bi yerinde. kader. kötü bişeler olduğunda suçladığımız kurum ve kuruluş. sonra bu şarkıyı buldum bi yerlerde. sözlerine baktım, ispanyolcadan ingilizceye tercüme ettirerek. meğer şöyle diyormuş senyora: que sin ti soy como el aire. sensiz hava gibiyim. ve öyleyim hakkaten de. bana gideceğini söylediğin günden beri böyle hissediyorum ve hayatın rutin akışı içerisinde yaptığım en sıradan aktiviteler bile o kadar eziyet geliyor ki anlatamam. seninle bir daha görüşmek istemediğimi söyledim sana çünkü ne farkederdi. bir kere daha sevişmemiz. ya da bir kere daha görüşüp görüşmememiz. gidiyor olman bütün seçeneklerin üzerini çiziyordu. bozum bozum oldum gideceğini söylediğinde, çünkü senin yine gitmen, benim yine kalmam, bana bunu ikinci kez yapıyor olman, benimkinin aksine senin hayatında süper bişe oluyo olması, bu sefer hakkaten orada beni düşünüp beni arayıp sormayacak olma ihtimalinin yüksekliği, iti'nin de aynı dönemde gitmiş olması, hepsi sinek gibi kafamda üşüştü. teşhis: ayaklı depresyon tabi ne olabilir. ki bunların hiçbirinden senin haberin yok. gideceğini söylediğin gün itibariyle seni aramayı filan bıraktım. dediğim gibi ne farkeder diye düşündüm. değiştiremeyeceğim şeylerle ilgili ısrar etmenin anlamı yoktu. varsın tarihime genetrix'in evinin önünde durup seninle beraber oraya gelişimizi hatırlayıp tam ağlayacakken kendimi tuttuğum ve genetrix'in kapıyı açıp 'moralin bozuk diye sana frambuazlı kek yaptım kanka' dediği anla geçsindi bu olay. genetrix olmasa ne yapardım hakkaten bilmiyorum.

sonra itiyle konuştum. seni aramadığımı söylemişsin ona. neden aramadın dedi. biliyosun dedim neden olduğunu. üzdüğü için beni iti neden olabilir başka. sen bilirsin ama gitmek üzeredir bu aralar dedi. o an bütün bu hissiyata rağmen seni sadece seks için aradığımın farkına ve yakında gidecek olduğunun farkına vardım. bundan sonra da yatmıycak olduğumuz için seni aramamın bi anlamı yok, zaten bir yatak arkadaşıyla bu kadar görüşülmez dedim sana da telefonda. ne demek görüşmemek dedin. evet biliyorum sanki öyle bişe olabilirmiş gibi. bana göre değil dedim vedalar. sana veda edersem parçalanacağımı bildiğimden. ama en ironiği telefonu 'oo aklınıza geldim mi sonunda hanfendi' diye açman oldu. aklımdan çıkıyomuşsun gibi. depresif geçen bir aydan sonra o gece iyi geldi seninle konuşmak. seninle konuşmak her zaman iyi gelmiştir.

hayır sana aşık değilim. sana aşık olsam nefret edebilirdim senden. sen beni sevmediğin için. aşk iki kişiliktir ayrıca, karşılıklıdır. ben ise sana senin bana davrandığın gibi davranabildim hep. ama iyiki kalmışız beraber, ve iyiki sarılıp uyumuşuz. böyle hatırlamak istiyorum seni ve beni. ilk yattığım erkek olmanla hiç de ilgisi yok bunların, ben bekaretini kendisiyle kaybetmiş bi insanım. ama sana bir anda bu kadar güvenmemle, bu kadar hayatımda tutmamla, bir buçuk senedir hala seni istememle, 'beklemiyorum desemde, iyiki beklemiyorum amk beklesem nolucaktı acaba' diye düşünmemle ilgili. bütün gece hastasın diye seni izlememle, senin yanında hiç bişeyin karmakarışık olmamasıyla, bütün seslerin susmasıyla ilgili. ve senin bana 'senden duygusal bişe beklemediğimden...' tümleciyle başlayan bir cümle kurman, sanki ben resim çerçevesi veya tel zımbaymışım da sevemez mişim gibi benden bu hakkı almanla ilgili. bir tek yatakta birbirimize sahip olmamızla, son görüşmemizde üzerimde french maid dressle kapıyı açmam, ve anal seksin acı verici bir tecrübe olduğunu da yine ilk defa seninle öğrenmemle ilgili. aramızda yaşananlar özetle bunlar. ablanın düğünündeki fotoğrafçının 4 kişi fotoğraf çektirdikten sonra, ikimize sizin bi fotoğrafınızı çekebilir miyim derken, fotoğrafçı bile aramızdaki sinerjiyi hissederken senin hiç anlamamana ise sadece yazık diyebiliyorum.

kollarında son kere yatarken beni o ana getiren herkesin hayatımda oluşuna şükrettim. sen de sarılıp kafama öpücük kondurarak alt tarafı bi sene yokum diyerek veda ettin bana. bu aralar gerçekten aşırı ironiktin. ve sen batına gittin artık ben de doğuma. ben bu şehre taparım, ama bu şehir bile 2000 yıllık tarihine rağmen, 300 yıllık amerikayla yarışamaz. keza ben de. hayatımda iki kere gözümde lenslerimi çıkarmadan yattım. biri sen ben ve iti 2009 mayısında buluştuğumuz gün, diğeri son kez seviştiğimiz günün gecesi. sanırım döngü kendini tamamladı. söz ağlamayacağım.

1 yorum:

  1. offf!!! söz ben de ağlamıycam ama bir şarap açacagım

    YanıtlaSil