11 Ekim 2011 Salı

Dün ve Gün ve Ondan Öncekiler

Açtım dün; tüm geçmişimize baktım. O vakit yoktan varedip; şimdi yoksaydığımız uzun ve serin kışlara, kısa ve yangın yeri yazlara baktım.

19. doğumgünümde bana hediye ettiğin sarı sayfalı, kalın kapaklı, bordo ciltli, rustik - antik kılıklı günlüğü aldım elime. 1977 den beri ilk defa. Senden bana kalan tek şey belki de o günlük. Ve öylesine masum anlattı ki bizi bana, içim bile acımadı ilk defa.

Doğumgünüm 1974'te hediye ettiğin o defteri açtığımda defteri güzel anılar ile doldurmam dilegini ilk sayfaya yazmışsın. Ben de geri kalan 30 - 40 sayfaya yazmış, koskoca defteri boş bırakmışım. Yazmayı bıraktığım dönem senin sürgününün bir kaç hafta sonrasına denk geliyor. Yazmayı yaklaşık 10 ay sürdürmüşüm...

Heyecanla başlıyor günlük. Gerek doğumgünü heyecanı, gerek yaş ilk 19, gerek sen ve gerekse birlikte oluşumuz. O seneydi seni zorla ellerimden almış ve sürgüne ötelere göndermişlerdi. Yerle yeksan olmuştu kendi memleketim, kendi evim, kendi bedenim.

Sırf o günlük bile ilişkimizin ne menem bir hastalık olduğunu anlatmaya yetiyor aslında. Gözümde seni nasıl da büyüttüğümü; nasıl seni bambaşka bir yere koyduğumu sorgulamadan.

Senin el yazınla başlıyor.
"Bu sayfaları güzel anılarla doldurman dileğiyle..."
Sonraları benim elimden çıkan inişli çıkışlı, gözyaşı ve kahkaha kokan satırlar var. Yaşananlar var. Sen kokanlar buram buram.

İlk 9 ay yogun yazılmış; anılar, mutluluklar, minik çekişmeler anlatılmış; sonra kesilmiş, sen gittiğin zaman, gönderildiğin zaman yazılar kesilmiş bir 10 gün kadar, sonra dönüp, "kendimi bilemez bir acıdayım, çok özledim, lanet olsun." demişim dünyaya. Heyecanla başlayan bir genç kızın günlüğü, acıyla kıvranan bir ibret romanına dönüşmüş. Kahkahalar yerini haykırışlara bırakmış.
Sonra 3 ay sonra almışım elime. 1974'ün Aralık ayında. "Çok zaman oldu yazamadım, ama artık onu hissedemiyorum; aklıma mukayyet!" demişim yakarırcasına. 
Sonra 1977'nin sonbaharında. "3 yıl geçip gitti, neler yaşadık bir bilsen, sayfaların yetmez..." diye hitap etmişim günlüğe yalnızlığımı açık edercesine.
Ve dün akşam aldım elime o defteri. 4 sene sonra ilk defa. Ama yazmadım dün gece hiç. Tek satır yazmadım. Baktım uzun uzun nasıl da saklamışım gittiğimiz her filmin biletini, elinden çıkan en ufak bir karalamanın bile olduğu en küçük kağıt parçasını, çiğnediğin çikletin bile kağıdını... Dilekolay; bir ömrün bir çeyreği yatıyordu o eski yüzlü sarı kağıtların arasında.

Çocuk yüzlerimizin siyah beyaz fotografları çıktı arasından. Umutlu ve tutkulu. Yarım akıllı.

En son yüzünü 79 sonbaharında gördüm. Konuşmadık bile. En son sesini de o aralar duydum; alkollü kafayla aramış, şarkılar dinletmiş, iki kelam etmiştin benimle. "Yapma." demiştim.

Bir de dün akşam resimlerine baktım.

Gençliğim dedim. Pişmanlığım. Çocukluğum. Çocuğum.

Sana elveda dedim. Kendim istedim.
Arkasında durabildiğim tek gerçek bu.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder