28 Ekim 2011 Cuma

kroyum, çok param da yok ...

Modern çağın gerekliliği gibiymiş sanki, bir de anadan babadan ayrı başka şehirlere yelken açmış bir hatunsan, büyük kafalar, büyük ortamlar ne kadar kaçınılmaz bilemezsin. Bunun hatunun Ağrı'dan ya da Ankara'dan gelmiş olmasıyla hiç bir ilgisi yok üstelik. Her insan habitatından sıyrıldığında biraz sapıtmaya müsaittir niceliği ise iç dünyanın ne kadar açlık çektiğiyle ilgili tamamen ...

Kafa karıştırdığımı biliyorum ama demek istediğim özetle şu, tüm bu İstanbul'un parlak ışıkları altında bu hızlı yaşama gönül kaydırmamak çokta mümkün değil . Örneğin fırtına tadında üniversite yıllarını hangimiz yaşamadık ki.. Hayatın en rahat olduğu dönemdir hepimiz için, nerde akşam orda sabah, çantanda diş fırçan varsa gerisi kolay zaten. Ama şimdi şimdi (aslında yazı şimdi yazıldığı için şimdi yoksa bir süredir) anlıyorum, tükenen enerji ve duyguların rejenere olamadığını. Ne harcadık be arkadaş, şu an içimde kalan hiçbir şey yok diyebiliyorsam baya dolu dolu geçmiş gençlik çağları.

Olgunluk mu büyümek mi nedir, garip duygular sardı bu ara beni. Annemi haklı çıkarmak istemiyorum ''geçer kızım, gün gelecek bu fikirlerinde değişecek'' söyleminde haklı olamaz. Bir insan için ne kadar zordur değiştiğini kabullenmek bu olumlu yönde olsa bile. Çünkü birinin sana iyi anlamda ''çok değişmişsin'' demesi bile eskiden ne kadar kötü olduğunu sorgulatıyor insana. Şimdi lafı fazla da dağıtmadan konuya döneyim diyorum. Şimdi bu aralar farkettim ki bunu farketmek nedense hiç hoşuma gitmiyor; dışarıda bıraktığım cool hatun imajımın altında hala biraz kro biraz geleneksel biraz da ezik bir iç dünyam var benim. Mesela bunca yılın tecrübesi hala yeni bir adamda acaba hisleriyle mi yoksa penisiyle mi yaklaşıyor diye kolayca anlamama yeterli olmuyor. Ya da ben mütemadiyen güneş batımına şöyle bir kadeh rakı koyup fona da Kibariye koyup bundan ölümüne haz alabiliyorum. Ve güzel bir kadın gördüğümde uzuvlarını kendiminkiyle kıyaslamaktan alamıyorum kendimi mesela...

Uzuv demişken insanın ne istediğini bilmesi kadar güzel bir şey yok bu hayatta. Örneğin bir erkeğin tamamiyle seks istemesi ve bunu açıkça söylemesi ya da bir kadının. Ben bu ara bu tarz hikayeler çok duyuyorum da. Ben dürüstlükten yanayım, klişeciyim. Son dönemde farkettim adamı alıp karşıma tam bir Türk kızı gibi kardeşim ben seninle tabi ki birşeyler yaşarım ama bu benimle hayatının hangi kısmını paylaştığınla ilgili diyorum. Çokta tipik değilim aslında bunu ilk günlerden yapmıyorum, kalıplarıma sığan bir adam olup olmadığını tartıp biçtikten sonra mesela.

Ama kafa sikiyor olabilirim bu geleneksel tutumumla, bizimde hayattan öğrendiklerimiz var herhalde, gazoz ağacında yetişmedik. Biliyoruz erkek kısmısını neyin darladığını, hangi konuşmaların onların beyninde nerelere gittiğini. O yüzden mümkün mertebe kilit cümlelerden uzak durmaya çalışıyorum. E adamların beyin belli, ''simple is da best''. Fazla fonksiyon beklememek lazım zaten tüm ilişkileri bu beklentilerimize kurban vermedik mi?

Bu ara bir koca adam var eksenime dahil olmuş olan, sabahlara kadar konuşup bıdılayıp kafasını sikesim var. Yapamıyorum, kaçar gider biliyorum. Susuyorum, bakıyorum. Neden öyle bakıyorsun diyor. Gülümsüyorum, konuşursam gidersin, bakarsam kalırsın diyorum. Birşey mi söylemek istiyorsun diyor, söyle... Yok diyorum, birşey yok, sana senin için ne hissettiğimi söylesem korkar kaçarsın diyerek içimden ...

Koca adam, gel buraya!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder